İÇİNDEKİLER
1. Şehir
2. CUMA HAKKINDA
3. Hutbe ve Sünnetleri
4. Hutbe Okunurken Konuşmak
5. Kişinin Açık Olarak Âmin Demesi
6. Kişi, Cuma Hutbesi Süresince
İbadettedir. Konuşmaz-Namaz
Kılmaz-Selamlaşmaz
7. Aksıranlara Karşılık Vermez- İmam Da Halkı
Selâmlamaz
8. Ramazan Bayramı
Öncesinde Yapılması Mendup Olan
Şeyler
9. Bayramlar Arasındaki Farklar
10. Ramazan Bayramı, Namazdan
Önce Yapılması Gerekenler (MÜSTAHAPLAR)
11. Bayram namazının sıfatı
12. Kurban Bayramı
13. Teşrik Tekbiri
Sıfatı, Adet ve
Mahiyeti, Şartları ve Vakti
14. T. Tekbirleri ve Hindiye
15. Bayramlar ve Kadınlar
16. Kabe'de Namaz
17. Namaz Kılmak Mekruh Olan Yerler
18. Hurma Ağacının Altında Kıldılar
19. Mescid-i Haram - Kâbe’nin Tarihi
20. Kâbe'nin fiziksel özellikleri ve konumu
21. Kâbe’nin Planı
22. Arapların, Hıristiyanların,
Yahudilerin
Farsların ve Hintlilerin
Kabe’ye Saygıları
23. Kâbe'nin Yönetimi
24. Kabenin İslamiyet’ten önce/ sonra Yönetimi
25. Sütre (Siper) İle Namaz Kılmak
26. Namaz Kılmayanlarla İlgili Hüküm
27. Namazı Yarıda Kesmeyi Gerektiren Nedenler
28. Namazı İki Defa Kılmak
29. Yatsıdan Sonra
30. Vitir
31. Vitrin MÜLTEKA ŞERHİ: ‘ne Göre Açıklanması
32. Kunut ve Dua/Beddua
33. Nurul İzah Yorumcusuna Göre
Vitir
**
NURUL İZAH
şehir
İçerisinde müftü, (idarî yetkiye sahip) emir,
(şer'î ve kanunî) hükümleri uygulayan ve cezaî müeyyideleri tatbik eden kadı
bulunduğu ve binalarının sayısı Mina köyünün binaları kadar olan yerlere şehir
denir ki bu, rivayet olunan açık ve kuvvetli delillere göre de böyledir. Bir
yerdeki kadı veya emirin aynı zamanda müftülük görevini de üstleniyor olması,
yani iki kişinin işini bir kişinin üstlenmiş olması orayı şehir olmaktan
çıkarmaz.
**
MÜSNED -İMAM
EBU HANİFE
CUMA HAKKINDA
Hz. Ayşe'nin Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
Ashaptan çiftçi olanlar, kan-ter içerisinde,
toza toprağa bulanmış bir durumda yürüyerek Cuma namazına geliyorlardı.
Kendilerine denildi ki:
“ Cumaya gelen yıkanıp gelsin.”
1. Başka Bir Rivayette Şöyle Dedi:
Halk tarlalarında çalışıyorlar, toz toprak ve
terleri bir birine karışmış durumda geliyorlardı.
Hz. Peygamber onlara:
“Cuma namazına geldiğinizde
yıkanınız.” emrini verdi.
2. İbni Ömer'den Rivayete Göre Hz. Peygamber
Şöyle Buyurdu:
Cuma günü cuma namazına gelmek isteyenin
yıkanması gerekir.
3. İbni Ömer'in Şöyle Dediği Rivayet
Edildi:
Peygamber (SAV) Cuma günü minbere
çıktığında, konuşmağa başlamadan önce kısa bir süre otururlardı.
4. İbrahim'den Rivayet Olunduğuna Göre,
Bir Kişi, Kendisine Şöyle Rivayet Etti:
O kişi Abdullah b, Mesûd'a, Hz. Peygamberin;
Cuma namazında minberde ayakta mı, oturarak mı konuştuğunu sorunca:
“Cuma suresini okumuyor musun?” diye cevap
verdi.
“Evet, okuyorum ama çıkarılacak sonucu
bilmiyorum” dedi. Bunun üzerine Ona şu ayeti okudu:
“Böyle iken bir ticaret veya eğlenti (def
sesi) gördüklerinde ortaya fırladılar da seni (hutbede) ayakta bıraktılar.”
Abdullah b. Abbas,
“İşte bu ayet, Cuma günü minberde ayakta
konuştuğunu bildiriyor.” dedi.
5. İbni
Abbas’tan Şöyle Riayet Edildi:
Peygamber, (salât ve selâm O'na) Cuma
namazında, Cuma Suresiyle Münâfıkûn Suresini okurlardı.
6. Numan B. Beşir'in Hz. Peygamber'den Yaptığı
Rivayet:
Peygamber (Salât ve Selâm O'na) iki Bayram
namazı ile Cuma namazında “Sebbihisme Rabbikel Âl’â” - (ey Resulüm) Rabbinin çok yüce adını
tespih et!” diye başlayan sûre ile “Hel etâke hadiysü-i ğâşiyeh - (Ey Resulüm) bütün insanları dehşeti
ile kaplayacak olan kıyametin haberi, muhakkak ki sana gelmiştir.” Surelerini
okurlardı.
7. İbni Mesüd'un Dediğine Göre Hz. Peygamber Buyurdu:
Hiç bir Cuma gecesi yoktur ki Şanı yüce Allah
yaratıklarına rahmet gözüyle üç kez bakmasın. Allah, kendisine ortak
koşmayanları yarlıgar (bağışlar).
8. Ebû Hureyre’nin Dediğine Göre Hz. Peygamber
Şöyle Buyurdu:
Cuma günü ölen, (mü'min) kimse, kabrin
şiddetli ve çok büyük sıkıntısından korunur.
**
NURUL İZAH
Hutbe ve Sünnetleri
Hutbeyi, bir tespih okumak veya "el-Hamdulillah"
diyecek kadar kısa tutmak caiz ise de mekruhtur.
Hutbe ve Sünnetleri
1. Hatibin,
hutbeye başlamadan önce minbere oturması,
2. Daha
sonra hatibin; güç, kuvvet ve zor kullanılarak fethedilmiş bulunan şehirlerde,
sol tarafında bulundurduğu kılıca dayanarak ve sulh yoluyla alınmış
şehirlerdeyse kılıçsız olarak kalkması,
3. Hatibin
yüzünü insanlara çevirmesi,
4. Hutbeye,
Allah Telâ’ya hamd ederek ve O'nun azametine lâyık övgüyle başlaması,
5. Günahlardan
ve Allah'ın gazabından sakındırma hususlarında vaaz etmesi,
6. İnsanlara
kurtuluş yolunu hatırlatması,
7. İkinci
hutbeye başlarken yeniden hamd ü sena ve Efendimize salâvat okuması,
8. Mü'min
erkek ve kadınların günahlarının bağışlanması için dua etmesi,
9. İnsanların
hutbeyi dinlemelerini sağlaması,
10. Her iki hutbeyi de, Mufassal surelerin
uzunlarından bir sure kadar tutması.
· Hutbeyi uzatmak ve hutbenin herhangi
bir sünnetini terk etmek
mekruhtur.
**
BİLGİ
Hutbe Okunurken
Kişinin Açık Olarak Âmin Demesi
Hutbeyi okuyan kimse duaları açık veya gizli
okuyabilir. Ancak açıktan dua ettiği zaman cemaat âmin diyecekse bunu gizli
yapar. Böylece cemaatin âmin demesine (yani konuşmasına) engel olmuş olur.
Çünkü hutbe okunurken insanların konuşmaları, tesbih çekmeleri… vb. mekruhtur.
Hutbe okunurken Peygamber efendimize (sav) Salâvat getirmek ve yapılan duaya
âmin demek de mekruhtur.
Kişi, Salâvat getirmek ve âmin demek
isterse bunu kalben yapar. Hutbe, iki rekât namazdan sayılır denilir. Böyle
olunca; imam cuma hutbesinde namazdadır.
BİLGİ
Hutbe Esnasında Konuşanı Uyarmak
“Kur’ân okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun”. Ayeti hakkında, tefsir âlimleri
buyuruyor ki, bu ayet, Cuma günü hutbeyi dinlemek hakkında nazil olmuştur.
Hutbe okunurken konuşmak ve konuşan birini
konuşmaması için uyarmak tahrîmen (harama yakın) mekruhtur.
Hatta hatip ile cemaatin dinî meselelerde
soru-cevap şeklindeki konuşması dahi -Hz. Peygamber’den bu yönde bazı
uygulamalar rivayet edilmekle birlikte- cami disiplinini bozacağı gerekçesiyle
hoş karşılanmamıştır.
Hutbe süresince namaz kılmak dahi
mekruhtur.
(İman ve İbadetler / Diyanet İşleri
Başkanlığı)
**
NURUL İZAH
Cuma Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Köylülere Cuma Namazı Farz Mı
Kişi, Cuma Hutbesi Süresince İbadettedir
Hutbe Okunurken Sağa Sola Dönülmez, Biriyle
Konuşmaz
Başka Namaz Kılınmaz, Verilen Selâm Alınmaz
Aksıranlara Karşılık Verilmez
İmam Da, Halkı Selâmlamaz
Cuma Ezanı Okununca Alış Veriş Bırakılır
· Bizim, mezhebimizde, köylülere Cuma
namazı farz değildir. Durum böyle olunca köylülerin, cuma günü öğle namazı için
ezan ve kamet okumaları mekruh değildir. Çünkü tartışmasız bir şekilde bunlara
öğle namazı farzdır.
· Ama Şehirliler, özürlü veya
özürsüz olarak cuma namazlarını kaçırdıklarında, tek başlarına veya cemaatle
kılacakları öğle namazları için ezan ve kamet okumaları mekruhtur.
· Cuma günü ilk ezanın okunmasıyla
birlikte alış verişi bırakıp Cuma namazına koşmak farzdır (Mülteka yazarı göre
vacip diyor). Diğer görüşler arasında en doğrusu da budur.
· İmam hutbe okumak üzere odasından
çıkınca, artık Cuma namazını bitirinceye kadar başka bir namaz kılınmaz ve
konuşulmaz.
· Cuma hutbesini dinlemek üzere hazır
bulunanların yemesi, içmesi, ibadet dışındaymış gibi üstleriyle başlarıyla oynamaları,
sağa sola dönmeleri mekruhtur.
· Hutbeyi dinlemekte olanlar kendilerine
verilen selâmı almazlar, aksıranlara (yerhamukallah diye) karşılık vermezle.
· İmam da minberde hutbe okumak üzere
kalkınca halkı selâmlamaz.
· Ezan okunduktan sonra, Cuma namazını
kılmadan şehirden ayrılmak mekruhtur.
· Öğle namazını kıldıktan sonra imam
hutbede iken Cuma namazı kılmak üzere camiye koşan kimsenin (önce kıldığı) öğle
namazı, Cuma namazına yetişemese dahi, geçersiz olur.
· Cuma namazına, teşehhüdde veya sehiv
secdesinde yetişenler, namazlarını Cuma olarak tamamlarlar. (Yine de) en
doğrusunu Allah bilir.
· Farzdan hemen sonra sünnetti kılmaya
kalkmak sünnettir.
Ramazan Bayramı Öncesinde
Yapılması Mendup Olan Şeyler
1. Neşeli
görünmek ve güler yüzlü bulunmak.
2. İmkân
elverdiğince bol sadaka vermek.
3. Sabah namazını kendi mahallesindeki camide kılmak.
4. Evine dönerken gidiş yolundan başka bir yoldan dönmek.
Not: Mülteka’da olmayanlar ya da değişik bir
şekilde anlatılanlar alındı.
NURUL İZAH
Bayramlar Arasındaki Farklar
a. Kurban
bayramında yemek namazdan sonraya bırakılır.
b. Hutbede
kurban ve Teşrik tekbirlerinden bahsedilir.
**
MÜLTEKA
İki Bayram namazı vaciptir [2. Bayram
namazlarının şartları hutbeden başka (Cuma hutbesi farz iken Bayram hutbeleri
sünnettir), vücûben ve edâen Cum’anın şartları gibidir.
Ramazan Bayramı
Ramazan Bayramında, Namazdan Önce
5. Bir
şey yemek,
6. Misvak
kullanmak,
7. Gusül
etmek,
8. Güzel
koku sürünmek,
9. En
güzel elbisesini giymek,
10. Namazdan önce fıtrasını vermek,
11. Camiye yönelmek, cami yolunda tekbir'i
gizli getirmek.
Cami Yolunda Tekbir'i Gizli Getirmek
a. İmam’ı
Azam R.A. göre, müstehaptır.
b. İmam'ı
Ebû Yusuf ile İmam'ı Muhammed (R.A.) muhaliftirler.
· Bayram namazından önce nafile
kılınmaz.
Vakti
Bayram Namazlarının vakti, güneşin bir veya
iki mızrak boyu kadar yükselmesinden, güneşin zeval vaktine varıncaya kadar
olan zamandır.
Bayram namazının sıfatı
1. İftitah
tekbiri gibi tekbir alındığı halde iki rek'atır.
KILINIŞI
2. Kıraat
halinde olduğu gibi kişi, ellerini bağlar. Süphânekeyi okur. Sonra, ellerini
kaldırarak üç kere tekbir alır [3]. Sonra yeniden ellerini bağlayıp,
Fatiha ve sure okur. Arkasından rükû ve secde eder. İkinci rek'ate kıraat ile
başlar. Kıraat tamamlandıktan sonra ellerini kaldırarak üç kere tekbir alır. Üç
tekbirden sonra rükû için bir tekbir daha alır.
· İmam, Zevâid tekbirlerinde iki elini
kaldırır, sonra indirir.
3. Bayram
namazından sonra iki hutbe okunur. Hutbeye tekbir ile başlanır.
4. Ramazan
Bayramı hutbesinde, Cemaate fıtratının hükümlerinden
bahsedilir.
5. Eğer,
bir kimse imam ile kılınan Bayram namazını geçirse, kaza olunmaz. Cemaat şart
olduğu için tek başına Bayram namazı kaza edilmez.
6. Eğer
Bayramın birinci gününde bir özür, Bayram namazından menetse, ikinci
günde Bayram namazını kılarlar. Fakat ikinci günden sonra özürlü de
olsa kılınmaz.
Kurban Bayramı
7. Kurban
Bayramı (Ahkâm ve sıfatta) Ramazan Bayramı gibidir.
8. Fakat
Kurban Bayramında, Bayram namazı kılıncaya kadar yemeyi / içmeyi terk etmek
nıüstehaptır. Kurban bayramında namazdan önce yemek yemek geçerli görüşe göre
mekruh değildir.
9. Musalla
yolunda tekbiri sesli getirir. İmam Hutbede teşrik tekbirlerinin ve kurbanın
hükümlerinden bahseder. Kurban Bayramının namazını özürlü ve özürsüz ikinci ve
üçüncü güne tehir etmek caizdir.
TOPLANMAK
10. Arafa gününde vakfa yapanlara
benzeme amacı ile bağda-bahçede toplanmak iyi bir şey değildir (bit’at)[4].
TEKBİRLER
11. Teşrik tekbirleri [5], Arafa gününün
sabah namazından, Bayram gününün ikindisine kadar, Mısır'da (şehirde) ikamet
eden kimsenin üzerine, müstehap. Cemaatle kılınan her farzın arkasında (İmam'ı
Azam (R.A.)'a göre 8 vakit) vaciptir.
12. Teşrik tekbirleri imama
uyulduğunda kadın ve misafir üzerine vacip olur [6].
13. Yalnız kıldıklarında da
kadın ve misafir üzerine, bazı bilginler tarafından vacip denildi.
Fakat kadınların seslerini gizlemeleri gerekir.
14. İmam'ı Ebû Yusuf ile
İmam'ı Muhanımed (R.A.)'e göre: Teşrik tekbirleri, Arafe gününün sabah
namazından Teşrik gününün son günü yani dördüncü bayramın ikindisine kadar
cemaatle olsun, cemaatsiz olsun, kadın olsun, misâfir olsun, mukîm olsun,
şehirli olsun, köylü olsun, namaz kılan kimselerin üzerine yirmi üç vakit
Teşrik tekbiri vaciptir. İnsanların ameli de İmameyn kavli üzerinedir[7].
15. Tekbir: “Allahu Ekber Allahu Ekber
lâilâhe İllallahü vallâhu Ekber. Allahû Ekber Velillâhil hamd.”şeklindedir.
· Bu kelâmı şahadeti encamı bir kere demek vaciptir.
**
MÜLTEKA ŞERHİ
Bayram Namazları
[1] . Bayram namazı Hicretin birinci
senesinde meşru olmuştur. Bayram günlerinde Allahu Teâlâ iyilikleri ihsan eder.
Bayramlar, senede iki defa gelir. Bayram günleri ferah ve sürür getirir.
[2]. Bayram namazlarının
vaciplik hükmü: İmam'ı Azam’dan sahih olan rivayettir ve Kevser Suresindeki; “Rabbin
için namaz kıl ve kurban kes!” Ayeti’nin, “Namaz kıl”
cümlesinin Bayram
namazı olduğunu izah ederek ve bir de Allah’ın Resulünün Bayram
namazlarını kılışı vacip olduğunun kanıtıdır. Ayette geçen namaz, Kurban
Bayramını kapsar. Ramazan Bayramı hakkında ise; Bakara süresindeki, Ramazan
orucunu açıklayan ikinci ayetin son cümlesi ile ya da Ala suresindeki; “Hakikat iyi temizlen.
Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse umduğuna erişmiştir.” Mealindeki, “namaz kılan”
ile Ramazan Bayramı vurgulanmaktadır.
FETVALAR
Soru: Bayram namazının
zevâid tekbirleri kaçtır ve namaz kılan kimse niyet ettiğinde kaç tekbir ile
diye niyet etmesi gerekir?
Cevap: Zevâid tekbiri altıdır, dokuz tekbir ile diye niyet etmesi
gerekir.
Soru: Bayram Namazının
rükû’una yetişen kimse rükû’da tespihleri mi getirir yoksa Bayram Tekbirlerini
mi getirir?
Cevap: Bayram Tekbirlerim
getirir.
Soru: Bu surette o kimse
rükû’da Bayram tekbirlerini alırken iki elini kaldırır mı?
Cevap: Kaldırmaz.
Soru: Abdest almakla
Bayram namazını kaçırmaktan korkan Zeyd, teyemmümle Bayram namazını kılsa caiz
olur mu?
Cevap: Olur. (İBNİ NÜCEYM)
Soru: Zeyd, Bayram namazına
gidip imama, selâmdan evvel teşehhütte yetişmiş olsa, imam selâm verdikten
sonra, Zeyd'in kalkıp Bayram namazını devam ederek kılması gerekir mi?
[4] Yani sevap ve ceza, günah bakımından
bir şey ifade etmez. Ne bir dinî yönü ve ne de bir İslâmî değeri vardır.
[5] Teşrik: Eti güneşletip kurutmak manasınadır.
Arapların âdeti etlerini: Zilhiccenin onbirinci, onikinci ve onüçüncü günleri
güneşe serdiklerinden bu üç güne, Teşrik
Günleri denmiştir.
[6]. Soru: Yolcunun Teşrik Tekbirleri
getirmesi vacip mi?
Cevap: Vacip. (FETAVAYI ALİ EFENDİ)
[7].
Tekbirler, selâmdan sonra eda edildiğinden her kişi kendisi yapabilir.
Soru: İmam olan Zeyd, Bayram
namazını kıldırırken, Zevâid tekbirlerinden birini sehven terk etse, Zeyd'in
yanılma secdesi yapması gerekir mi?
Cevap: Gerekir. ( NETİCE)
Soru: Bayram namazını yahut
Cum'a namazını kalabalık cemaatle kıldıran imamın yanıldığında, cemaati
karışıklık ve fitneye düşürmemek için sehvi secde etmemesi caiz olur mu?
Cevap: Olur. ( NETİCE
VE FEYZÎYE)
Soru: Bayram namazının
Zevâid tekbirleri kaçtır ve namaz kılan kimse, nasıl niyet etmesi gerektir?
Teşrik Tekbirleri ve Hindiye
a) Teşrik Tekbirinin Sıfatı: O
Tekbirleri getirmek vâciptir.
b) Teşrik Tekbirinin Adet Ve Mahiyeti: “Allahü Ekber Allahü Ekber Lâilâhe illâllahu Vallaha Ekber
Allahü Ekber Velillâhil hamd”, lâfzını bir sefer söylemektir.
c) Teşrik Tekbirinin Şartları: Cuma kılınan yerde, ikamet etmek, farz namazı olmak,
müstehap ve sünnet olan bir cemaatle namaz (İmamı Âzam'a
göredir) kılmak gereklidir.
· İmamı Âzam'a göre, hür olmak ve
sultanın olması şart değildir.
d) Teşrik Tekbirinin Vakti: Başlangıç ve
sonu:
İmamı Ebû Yusuf’la İmamı Muhammed'e (RA)
göre: Arafe gününün sabah namazının sonunda başlanır, Teşrik Günlerinin en son
günü olan dördüncü bayram gününün ikindi namazının arkasına kadar olan 23
vakittir. Asırlar boyunca ve bütün şehirlerde amel etmek bunların kavli üzere
devam etmiştir, fetvada bunların kavli üzerinedir.
1. Teşrik
Tekbirini, namazın selâmına bitişik olarak getirmek gerekir.
2. Şayet
bir kimse, selâmdan sonra, Tekbirden önce konuşur veya bilerek abdesti bozucu
bir şey işlerse, Teşrik Tekbiri hükümsüz olur.
3. Vitir
namazının sonunda ve Bayram namazının sonunda Teşrik Tekbiri getirilmez.
4. Bir
kimse, Teşrik Günlerinin bir vakit namazını eda etmeyi unutur ve o senenin
Teşrik günleri içinde de tekrar hatırlarsa, o namazı eda eder ve Teşrik
Tekbirlerini de getirir.
5. Şayet
bir kimseyi, Teşrik Günlerinden evvel geçmiş günlerin namazı kaçırır, Teşrik
günlerinde de kaza ederse, Teşrik Tekbirlerini getirmez.
6. Keza
bir kimseyi, Teşrik günlerinde namaz fevt eder (bırakır) ve Teşrik Günlerinden
başka günlerde de o namazı kaza ederse veya diğer gelecek senenin günlerinde
kaza ederse, namazın sonunda Teşrik Tekbiri getirmez.
7. Teşrik
Günlerinde imama uyan kadın ve yolcuya da Teşrik Tekbiri vâcibdir. Ancak kadın,
Teşrik Tekbirini gizli söyler. Keza imama sonradan gelip uyan mesbuk kimseye de
kalan rekatı kıldıktan sonra Teşrik Tekbirini getirmesi vaciptir.
8. Eğer
imam Teşrik Tekbirini terk ederse, imama uyan kişi getirir. Ve imama uyan kişi,
imamın mescitten çıkması, bilerek abdesti bozucu bir şey işlemesi ve dünya
kelâmı söylemesi gibi bir şeyle Tekbiri getirmesini kesen bir şeyler
işleyinceye kadar bekler.
9. Eğer
imam, selâmdan sonra ve Tekbirden evvel namazdan çıkıcı bir hades işlerse,
doğru olan görüşe göre tekbiri getirir ve taharet için çıkmaz. (FETAVAYI HİNDİYE)
**
EL İHTİYAR
BAYRAMLAR
1. Güneş
zeval vaktine geldikten sonra, ay görünürse, Ramazan Bayramı namazı ertesi gün
kılınır. Ondan sonra da artık bir daha namaz kılınmaz.
2. Kurban
Bayramı namazı birinci gün kılınamamışsa ertesi gün ve o gün de kılınamamışsa
daha ertesi gün kılınır. Bu hususta bir mazeret olmakla olmamak arasında fark
yoktur.
**
MÜSNED -İMAM
EBU HANİFE
Bayramlar ve Kadınlar
1. Ümmü
Âtiyye'den İşittiğini Söyleyen Birinin
İbrahim'e Yaptığı Rivayette Ümmü
Âtiyye Şöyle Dedi:
“Kadınlara, iki Bayramda da namazgâha
gitmelerine izin verildi. Hem de gidenler arasında, bir tek elbiseye bürünmüş iki
genç kız bulunuyordu. Ve üstelik hayız görenler de vardı ki namaz kılınan yere
gider, namaz kılarken değil, dua ederken halkın yanında oturup duaya
katılırlardı.”
2. Ümmü
Atiyye'nin Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
“Hz. Peygamber kadınların, fitre (Ramazan) ve
Kurban Bayramı namazları için çıkmalarına izin verdi.”
3. Bir
Rivayette Şöyle Denildi:
“İçlerinden hayızlı olanlar da çıkar,
kadınların yanı başına oturup dua ederlerdi.”
4. Başka
Bir Rivayette Şöyle Dedi:
Peygamber (salât ve Selâm O'na) bizlere
Kurban günü ile Fitre günü namaz kılınacak yere, örtülü olarak, hayız görenler
de dâhil, çıkmamızı emretti. Ancak hayız görenler namaz kılmamak için ayrılır,
hayırlı kişilerin ibadetini seyreder ve Müslümanların dualarına katılırlardı. Bir kadın: “Ey Allah'ın Resulü, birimizin
kendisine özgü bir örtüsü yoksa..?” diye sorunca Hz. Peygamber:
“O zaman kardeşi, ona fazla olan örtüsünü
versin!” buyurdu.
5. İbni
- Abbâs'tan Şöyle Rivayet Edildi:
“Peygamber (Salât ve Selâm O'na) Bayram günü
Bayram namazgâhına gitti. Ne namazdan önce ne de sonra herhangi bir namaz kılmadı.”
Kabe'de Namaz
· Kâbe'i Şerif içerisinde, farz ve
nafile namaz kılmak sahihtir.
a. Bir
kimse (Kâbe’de) sırtını imamın sırtına doğru getirse (imamın arkasına gelse)
caizdir.
b. Eğer
sırtını imamın yüzüne doğru getirirse caiz değildir [1].
c. Namaz
kılan kimsenin kendi yüzünü imamın yüzüne doğru getirmesi mekruhtur.
d. İmam
Kâbe’nin içinde olsa, Cemaat Kâbe’nin etrafına halka olsalar caizdir.
e. Eğer,
İmam Kâbe’nin haricînde olsa ve cemaate Kâbe’nin avlusunda namaz için saf
oluştursalar, Kâbe’ye, imamdan daha yakın olan kimsenin namazı, eğer o kimse
imamın yanı başında olmazsa caizdir.
f. Ve Kâbe’nin üzerinde (tavanında) namaz
kılmakta caizdir. Fakat mekruhtur [2].
**
MÜLTEKA ŞERHİ
Kabe’de
Namaz
· [1]. Zira bir kimsenin sırtının
imamın yüzüne gelmesi, imamın önüne geçmesi ve imam onun arkasında kalması
demektir ki, elbette imamını geçenin namazı sahih olmaz.
· Şu yerlerde de namaz kılmak
mekruhtur
a. Hayvan
kesilen yerde,
b. Kabristanda,
c. Hamamda (dış odalar ve temiz olan yeri
hariç),
d. Umuma
ait yolun üzerinde,
e. Ahırda namaz kılmak mekruhtur. Zira buralar
temiz olmadığı ve pis kokulu olduğu muhakkaktır. Binaenaleyh ibadetin temiz
yerlerde olması gerekir.
**
İMAM EBU HANİFE
Efendimiz Kabede Hurma Ağacının Altında Kıldı
İbn Ömer’in Şöyle Dediği Rivayet Edildi
Bilâl’den, Peygamberin (salât ve selâm
O’na) Kâbe’de namaz kıldığı yeri ve kaç rekât olduğunu sordum. Dedi ki:
“İki rekât kıldı. Yeri de o zaman altı sütun
üzerinde bulunan Beyttullâhın kapısından itibaren başlayan ilk iki sütunun yanı
başıdır.”
· İbn Ömer'den Şöyle Rivayet
Edildi:
“Bir adam, O'na, Peygamberin (Şeriat Ve Selâm
O'na) Kâbe’ye girdiği gün orada kıldığı namaza ilişkin bir soru sordu. Şöyle cevap verdi:
“Kâbe’de dört rekât kıldı.”
“Kıldığı yeri bana göster!” deyince, bunun
için oğlunu görevlendirdi.
Adamın oğlu: Hurma ağacının kütüğünün
yanındaki sütunun altına giderek orası olduğunu gösterdi.
· Başka Bir Rivayet; İbn Ömer
Şöyle Dedi.
Peygamber(Salât ve Selâm O'na) Kâbe’de dört
rekât namaz kıldı.”
Bunun üzerine (Râvî Saîd) O'na:
“ Namaz kıldığı yeri bana gösterir misin?”
dedim. “Oğlunu benim ile gönderdi. Bana, hurma ağacının altındaki orta sütunun
bulunduğu yeri gösterdi.”
**
Mescid-i Haram
Kâbe’nin de
içinde bulunduğu alanı çevreleyen büyük mescide “Mescid-i Haram” denilmektedir.
"Hürmetli Mescid" anlamına gelen ve bunu ifade eden, Kuran’da
16 ayet yer almaktadır.
Mescid-i
Haram’ın doğu köşesine "Hacer-ül Esved" veya "Şarki",
işaret taşı olarak farklı renk ve özelliğe sahip olan ve Arapçada siyah taş
demek olan ”Hacer-ül Esved” yerleştirilmiş ve gümüş bir çerçeveyle
çevrilmiştir. Bu taşın, Âdem (AS)’den günümüze geldiği sanılıyor.
**
BİLGİ
Kâbe’nin Tarihi
Kâbe, İslam'dan önce çoktanrılı inançlarca
kullanılan bir tapınak haline getirildi. Arap Yarımadasının dört bir
yanından hacılar Kâbe’yi ziyaret ediyorlardı. Erken dönemlerdeki tarihine
ilişkin yeterli bir bilgi yoktur.
Kuran, Hz. İbrahim ve İsmail (AS) peygamberler tarafından Kâbe’nin temellerinin yükseltildiği yazar.
Kuran, Hz. İbrahim ve İsmail (AS) peygamberler tarafından Kâbe’nin temellerinin yükseltildiği yazar.
· İslam'da Kâbe’nin ilk olarak Âdem (AS)
tarafından yapıldığına ancak ondan geriye sadece temellerinin ayakta kaldığına
inanılır.
"Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı."
Kâbe'nin etrafını çeviren ve Kâbe yüksekliğini aşmayan kubbeli yapı (revaklar), Osmanlı padişahı II. Selim zamanında yapılmış, planlarını Mimar Sinan hazırlamıştır.
"Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı."
Kâbe'nin etrafını çeviren ve Kâbe yüksekliğini aşmayan kubbeli yapı (revaklar), Osmanlı padişahı II. Selim zamanında yapılmış, planlarını Mimar Sinan hazırlamıştır.
Kâbe, Mekke'de, Mekke şehrinde Mescid-i Haram’ın
ortasında dört köşeli, taştan inşaa edilmiş, 145
m² alanı kapsayan büyük bir
odadır. Müslümanlarca dünya üzerindeki en kutsal mekân kabul edilir.
Müslümanlar Namaz kılarken yüzlerini Kâbe’ye dönerler. Ölüler yüzleri Kâbe’den
geçen meridyene bakacak şekilde gömülür.
Kâbe, Hac ibadeti için her yıl dünyanın dört
bir yanından gelen milyonlarca Müslüman tarafından ziyaret edilir.
İslamiyet’ten önce de Araplar tarafından
kutsal sayılan Kâbe’de 360 put bulunmaktaydı.
Mekke'nin fethinden sonra Kâbe putlardan
temizlenmiş ve onarılmıştır.
Kâbe’nin duvarları siyah taşlardan
yapılmıştır. 25 cm yükseklikte ve 30 cm kadar çıkıntılı bir mermer kaide
üzerinde bulunmaktadır. Bu duvarlar yere kadar inen ve yer hizasında kaideye
bakır halkalarla bağlanan siyah bir örtü ile örtülüdür. Tek parça olup her yıl
yenilenen örtünün yalnız kapı ve damdaki oluğun (ki, bu altınoluk, Türkiye’nin
kıblesidir) hizasına gelen kısmı kesiktir. Örtü, ipekli bir kumaştan dokunmuş
olup, üzerine Kelime-i Şahadet işlenmiş, dama yakın kısmında çevresine altın
işlemeli bir şerit geçirilmiş, kemer biçiminde olan bu şeride de Kur'an
ayetleri işlenmiştir. Kâbe’nin kuzey-batı duvarında yerden 2 m. kadar yükseklikte, yer yer
yaldızlı, gümüş kaplı bir kapı bulunmaktadır. Kapıya özel olarak yapılmış tekerlekli
bir merdivenle çıkılmakta ve kapı öyle açılmaktadır. Kâbe’nin içinde tavana
çıkmak için bir merdiven ve üç ağaç sütun bulunmaktadır. İç duvarlar ve yerler
mermer kaplıdır. Tavanda altın ve gümüş kandiller asılıdır. Kapıya yakın bir
yerde Hacer-i Esved yerleştirilmiş ve gümüş bir çemberle çevrilmiştir. Kâbe’nin
çevresindeki tavaf yeri mermer döşelidir.
**
BİLGİ
Kâbe'nin fiziksel özellikleri ve konumu
· Kâbe'nin geniş duvar yapısı bir küp
biçimindedir.
· Duvarlarında kullanılan taşlar Mekke
tepelerinden getirilen granit taşlardır.
· Tavanı ahşaptır.
· Kâbe, kuzeydoğu duvarı 12.63 -
kuzeybatı duvarı 11.03 - güneybatı duvarı 13.10 - güneydoğu duvarı
11.22 ve yüksekliği 13 m olan 145
m² alan üzerine kurulmuştur.
· Üzeri altın işlemeli hat yazıları
bulunan siyah bir örtü (sitâre) ile örtülüdür. Örtüsü her sene hac mevsiminde
yenilenmektedir.
· Kâbe'nin köşeleri yaklaşık olarak dört
ana yönü gösterir. Köşelerden her birinin ayrı ismi vardır.
a. Doğu
köşesine, "Hacer-ül Esvet" veya "Şarki",
b. Kuzey
köşesine, "Irakî",
c. Batı köşesine , "Şâmî" ve
d. Güney
köşesine de, "Yemânî" denir.
· Kâbe'nin küresel yer bulma
sistemindeki yeri 21°25′24″N, 39°49′24″E.
Kâbe’nin Planı
Kâbe'nin kuzeybatı duvarının tam karşısında
bir metre yükseklikte, 1.5 metre kalınlığında yarım daire biçiminde
beyaz mermerden bir duvar vardır. Bu duvarın çevrelediği alana Hatim denir ve
Kâbe'nin içi sayılır. Bu bölümde Hz. İsmail ile annesi Hacer'in gömülü
olduklarına inanılır.
Kâbe'nin tavaf edildiği taş döşemenin üzerinde sığ bir çukur vardır. Hz. İbrahim'in Kâbe'yi yaparken, bu çukurda harç kardığı söylenir. Yine aynı yönde Makam-ı İbrahim denilen bir taş vardır. Bugün küçük kubbeli bir yapı ve cam muhafaza içine alınmış olan bu taşı Hz. İbrahim'in Kâbe'yi inşa ederken, iskele gibi kullandığına ve üzerindeki çukurluğunda onun ayak izi vardır.
Kâbe'nin tavaf edildiği taş döşemenin üzerinde sığ bir çukur vardır. Hz. İbrahim'in Kâbe'yi yaparken, bu çukurda harç kardığı söylenir. Yine aynı yönde Makam-ı İbrahim denilen bir taş vardır. Bugün küçük kubbeli bir yapı ve cam muhafaza içine alınmış olan bu taşı Hz. İbrahim'in Kâbe'yi inşa ederken, iskele gibi kullandığına ve üzerindeki çukurluğunda onun ayak izi vardır.
Kâbe'nin yapısı sade fakat heybetlidir.
Üzerindeki örtü ipekli bir kumaştan dokunmuş olup, üzerine Kelime-i Şahadet
işlenmiş, çatıya yakın kısmında çevresine altın işlemeli bir şerit geçirilmiş;
kemer biçiminde olan bu şeritte de Kur'an ayetleri işlenmiştir.
Kâbe, Hz. İbrahim ve İsmail (AS)’den sonra birçok değişikliklere maruz kalmıştır. Çeşitli dönemlerde kısmen ya da bütünüyle yeniden inşa edilmiş ve günümüzdeki haline ulaşmıştır. Şu anda Kâbe, Mescid-i Haram ile birlikte toplam 361.000 metrekarelik bir alanı kapsamaktadır.
Kâbe, Hz. İbrahim ve İsmail (AS)’den sonra birçok değişikliklere maruz kalmıştır. Çeşitli dönemlerde kısmen ya da bütünüyle yeniden inşa edilmiş ve günümüzdeki haline ulaşmıştır. Şu anda Kâbe, Mescid-i Haram ile birlikte toplam 361.000 metrekarelik bir alanı kapsamaktadır.
**
BİLGİ
Kebeye Saygı
Arapların, Hıristiyanların, Yahudilerin
Farsların ve Hintlilerin Kabe’ye Saygıları
Kâbe, Toplumlarca, Kutsal Ve Saygın Olarak
Bilinirdi
1. Hintliler
Kâbe'ye saygı gösterirlerdi ve kendilerince üçüncü uknum olarak kabul edilen "sifa"nın
ruhunun, eşiyle birlikte Hicazı ziyaret ettiği sırada Hacer-ül Esved'e hulul
ettiğini söylerlerdi.
2. Fars
ve Keldani Sabiileri, Kabe’yi yedi büyük evden biri kabul ederlerdi. Bir de,
eski ve uzun süre ayakta kalmış olması dolayısıyla Zühal'in evi olduğuna inanılırdı.
3. Farslar
da Kâbe'ye saygı gösterirlerdi. Hürmüz'ün ruhunun ona hulul ettiğine
inanırlardı. Bazen Hac için gittikleri de olurdu.
4. Yahudilerde
Kebeye saygı gösterir, Hz. İbrahim'in dini üzere, orada Allah'a ibadet
ederlerdi. İçinde resimler ve heykeller bulunurdu. Bunlar arasında ellerinde
fal okları bulunan Hz. İbrahim ve İsmail (AS)'in resimleri de yer alırdı.
5. Bakire
Meryem'in ve Mesih'in resmi de yapılmıştı. Bu da Yahudiler gibi Hıristiyanların
da ona saygı gösterdiklerinin tanığıdır.
6. Araplar
da Kâbe'ye büyük bir saygı gösterirlerdi. Onu Allah'ın evi kabul ederlerdi. Her
taraftan gelip Kabe’ye hac ziyaretinde bulunurlardı.
**
BİLGİ
Kâbe'nin Yönetimi
Kâbe'nin yönetimi İsmail (AS)'in elindeydi.
Ondan sonra bu görev oğullarına geçti. Sonra Curhum kabilesi onlara karşı
üstünlük sağlayıp Kâbe'nin yönetimini ele geçirdiler. Ardından Kerker
oğullarından bir taife olan Amalikler, Curhum kabilesiyle bir dizi savaşa
girişip Kâbe'ye sahip oldular. Amalikler Mekke'nin aşağı kısmına, Curhumlular
da yukarı kısmına yerleşmişlerdi. İçlerinde melikleri de vardı.
Sonra talih Curhumlulardan yana döndü; Amalikleri yenilgiye uğratıp Kâbe'nin yönetimini ele geçirdiler. Böylece yaklaşık olarak üç yüz yıl yönetim onların elinde kaldı. Hz. İbrahim'in yapısına eklemede bulundular, duvarlarını yükselttiler.
İsmail oğulları güçlenip çoğalınca, artık belli bir caydırıcı kuvvete kavuşunca, Mekke onlara dar gelmeye başladı. Bunun üzerine Curhumlular’la savaştılar, onları yenilgiye uğratıp Mekke'den çıkardılar. O sırada İsmail oğullarının başında Amr b. Luhay bulunuyordu. Kendisi Huzaa kabilesinin büyüğüydü. Mekke'nin yönetimini ele geçirip Kâbe'nin işlerini kendi uhdesinde topladı. Kâbe'nin üzerine putları koyup insanları onlara tapmaya çağıran ilk kişi odur. Kâbe'nin üzerine koyduğu ilk put "Hubel"dir. Onu Şam'dan getirtmiş, Kâbe'nin damına koymuştu. Ardından başka putlar da getirtmişti. Böylece putların sayısı artmış ve Araplar arasında puta tapıcılık yayılmış ve tek İlaha kulluğu esas alan Hanif dini yok olmuştu.
Sonra talih Curhumlulardan yana döndü; Amalikleri yenilgiye uğratıp Kâbe'nin yönetimini ele geçirdiler. Böylece yaklaşık olarak üç yüz yıl yönetim onların elinde kaldı. Hz. İbrahim'in yapısına eklemede bulundular, duvarlarını yükselttiler.
İsmail oğulları güçlenip çoğalınca, artık belli bir caydırıcı kuvvete kavuşunca, Mekke onlara dar gelmeye başladı. Bunun üzerine Curhumlular’la savaştılar, onları yenilgiye uğratıp Mekke'den çıkardılar. O sırada İsmail oğullarının başında Amr b. Luhay bulunuyordu. Kendisi Huzaa kabilesinin büyüğüydü. Mekke'nin yönetimini ele geçirip Kâbe'nin işlerini kendi uhdesinde topladı. Kâbe'nin üzerine putları koyup insanları onlara tapmaya çağıran ilk kişi odur. Kâbe'nin üzerine koyduğu ilk put "Hubel"dir. Onu Şam'dan getirtmiş, Kâbe'nin damına koymuştu. Ardından başka putlar da getirtmişti. Böylece putların sayısı artmış ve Araplar arasında puta tapıcılık yayılmış ve tek İlaha kulluğu esas alan Hanif dini yok olmuştu.
Curhum kabilesinden Şahne b. Halef konuyla
ilgili olarak Amr b. Luhay'a hitaben şöyle der:
"Ey Amr, ilahlar icat ettin sen. Çeşit çeşit Mekke'de, evin çevresine putlar diktin. Oysa Kâbe'nin bir tane Rabbi vardı, ebedi... Ama sen, insanlar içinde, onun birçok Rabbinin olmasını sağladın. Yakında bileceksiniz ki, Allah kısa süre sonra, sizin dışınızda evi için bir koruyucu seçecektir."
Kâbe'nin yönetimi Halil el-Huzai zamanına kadar Huzaa oğullarının elindeydi. Halil kendisinden sonra yönetimi kızına verdi. Kızı da Kusay b. Kilab'ın karısıydı. Kâbe kapısını açıp kapatmayı Huzaa oğullarından Ebu Gabşan el-Huzai adlı birine verdi. Ebu Gabşan bu görevi, bir deve ve bir fıçı şarap karşılığında Kusay b. Kilab'a sattı.
"Ey Amr, ilahlar icat ettin sen. Çeşit çeşit Mekke'de, evin çevresine putlar diktin. Oysa Kâbe'nin bir tane Rabbi vardı, ebedi... Ama sen, insanlar içinde, onun birçok Rabbinin olmasını sağladın. Yakında bileceksiniz ki, Allah kısa süre sonra, sizin dışınızda evi için bir koruyucu seçecektir."
Kâbe'nin yönetimi Halil el-Huzai zamanına kadar Huzaa oğullarının elindeydi. Halil kendisinden sonra yönetimi kızına verdi. Kızı da Kusay b. Kilab'ın karısıydı. Kâbe kapısını açıp kapatmayı Huzaa oğullarından Ebu Gabşan el-Huzai adlı birine verdi. Ebu Gabşan bu görevi, bir deve ve bir fıçı şarap karşılığında Kusay b. Kilab'a sattı.
Bu olay Araplar arasında bir darb-ı mesel olmuştur: "Ebu Gabşan'ın alış
verişinden daha zararlı..." diye söylenirlerdi.
Böylece yönetim Kureyş'e geçti. Kusay Kâbe'nin
yapısını yeniledi.
Hz. Muhammed (S.A.V.) Mekke'yi fethetmesine
kadar bu şekilde devam etti.
Resûlüllâh (S.A.V.)
Kâbe'ye girdi, duvarlardaki resim ve kabartmaların silinmesini, içindeki
putların kırılmasını emretti. Üzerinde Hz. İbrahim'in iki ayağının izi bulunan
taş, yani Makam-ı İbrahim, o sırada Kâbe'nin yakınlarındaki koruma altında bir
şeyin içindeydi. Sonra bugün bilinen yere getirildi. Tavaf edenler namaz kılmak
amacıyla buraya yönelirler.
**
BİLGİ
Kabe’nin İslamiyet’ten Önce
Yönetimi
Kâbe'nin yönetimi, hicretten önce ikinci
yüzyılda Peygamberimizin atalarından biri olan Kusay b. Kilab'ın eline geçince,
onu yıkıp yeniden sağlam bir şekilde inşa etti. Yanına da Dar-un Nedve'yi inşa
etti. Yönetim işlerini ve ileri gelenlerle istişare etmeyi burada yürütüyordu.
Sonra Kâbe duvarlarının baktığı yönleri Kureyş oymakları arasında bölüştürdü.
Onlar da evlerini Kâbe'nin etrafındaki tavaf alanının çevresinde yaptılar.
Evlerinin kapılarını Kâbe'ye açılacak şeklide planladılar.
**
BİLGİ
İslamiyet’ten sonra Yönetimi
Yezit bin
Muavine döneminde, Abdullah bin Zübeyir’in Hicaz'a egemen olduğu zamana kadar
bu şekilde kaldı. Yezit’in Mekke'deki kumandanlarından Husayn, İbn-i Zübeyr'le
savaştı. Kâbe, mancınık atışından isabet aldı. Daha sonra yıkıldı, örtüsü ve
bazı ahşap bölmeleri yandı. Sonra Yezit ölünce kuşatma kaldırıldı. İbn-i Zübeyr
Kâbe'yi yıkıp yeniden inşa etmek istedi. Bu amaçla Yemen'den arıtılmış kireç
getirildi. Duvarları onunla yapıldı. Hicr-i İsmail Kâbe'nin içine dâhil edildi.
Kapının yere bitişik olması sağlandı. İnsanlar birinden girip diğerinden
çıksınlar diye karşı duvarda bir kapı daha açıldı. Yüksekliği yirmi yedi zira
(yaklaşık on üç buçuk metre) olarak öngörüldü. Bina tamamlanınca, Kâbe'nin
içine ve dışına misk ve esans sürüldü. Üzeri halis ipek kumaşla örtüldü.
Kâbe'nin onarımı Hicri 64 yılının recep ayının 17'sinde tamamlandı.
Sonra Abdulmelik b. Mervan halife oldu.
Komutanlarından Haccac b. Yusuf'u, İbn-i Zübeyr'le savaşmak üzere
görevlendirdi. Nihayet İbn-i Zübeyr yenildi ve öldürüldü. Haccac Kâbe'ye girdi
ve İbn-i Zübeyr'in yaptığı değişiklikleri Mervan'a duyurdu. Mervan Kâbe'yi eski
haline döndürmesini emretti. Bunun üzerine Haccac Kâbe'nin kuzey tarafını altı
zira ve bir karış kadar yıktı. Bu duvarı Kureyş'in attığı temel üzerinde
yeniden inşa etti. Doğuya bakan kapıyı yerden biraz yüksekçe olmasını sağladı,
ötekini kapattı sonra kalan diğer taşları yerlere döşedi.
960 tarihinde Osmanlı Sultanlarından Sultan
Süleyman tahta gelince, Kâbe'nin çatısını değiştirdi. 1021 tarihinde tahta
geçen Sultan Ahmet, 1039 Tarihinde meydana gelen büyük selin yıktığı kuzey,
doğu ve batı duvarlarını onardı.
Sonra Osmanlı Sultanlarından 4. Murad
zamanında bir kez daha onarıldı. Kâbe o günden günümüze, yani hicri-kameri bin
üç yüz yetmiş beş veya Hicri-Şemsi bin üç yüz otuz sekiz tarihine kadar
herhangi bir onarım geçirmemiştir.
Sütre
(Siper) Ve Namaz Kılanın
Önünden Geçenlere Engel Olmak mı Olmamak mı
1. Açık alanda namaz kılan bir kimsenin;
parmak kalınlığında, bir zira ya da daha uzun bir sütreyi (siperi) önüne
dikmesi müstehaptır.
Sütreye yakın durmak, onu tamamen karşısına almayıp, kaşlarından birinin
hizasına dikmek sünnettir.
2. Dikecek bir şey bulunamazsa uzununa bir
çizgi çizilir. Fakihlerden bir kısmı, hilâl şeklinde enine bir çizgi
çizilmelidir dediler.
3. Önünden geçene engel olmaya kalkışmamak müstehaptır.
4. İşaret veya tespih söyleyerek geçene engel
olunmasına cevaz verildi.
5. Geçene engel olmak
için 4. Maddede zikrolunan şeylerin ikisini birlikte kullanmak mekruhtur.
6. Erkekler namazda okurlarken seslerini yükselterek,
kadınlar da işaretle veya sağ elinin parmaklarıyla sol elinin üzerine vurmak
suretiyle önlerinden geçene mâni olurlar.
7. Kadınlar, fitneye sebep olacağı için, seslerini
yükseltmezler.
8. Namaz kılanın önünden geçen kimseye fiilî müdahaleyle
engel olunmamalıdır.
İslâm'ın ilk zamanlarında fiilen engel olmak vardı ve namaza aykırı davranışları
fiilen engellemek mubahtı, fakat sonradan bunun hükmü kaldırılmıştır
**
Namazı Yarıda Kesmeyi Gerektiren Nedenler
1) Darda kalan bir kimseye yardım için namazı kesmek gerekir.
2) Ana-babadan birinin çağırmasıyla namaz bozulmaz.
3) Başkasına ait de olsa bir dirheme (para veya mal gibi) eş
değer bir şeyin çalınması durumunda,
4) Kurdun koyuna saldırması veya bir âmânın kuyu ve benzeri
bir yere düşmesi endişesinden dolayı ve
5) Ebe, doğacak çocuğun ölümünden korkması halinde namazı
yarıda kesilebilir. Ölüm korkusu yoksa bile, ebenin namazı tehir edip kazaya
bırakması ve çocuğu karşılamasında bir sakınca yoktur.
6) Yolcu da öyle: Hırsızlardan, yol kesicilerden korkulduğu
zaman, vaktin namazını tehir edebilir.
**
Namaz Kılmayanlarla İlgili Hüküm
· Namazı bile bile ve tembellikten
dolayı terkeden bir kimse şiddetle ve kan çıkıncaya kadar dövülür ve namaz
kılıncaya kadar hapsolunur.
· Ramazan orucunu tutmayan kimse de
tıpkı böyle bir cezaya çarptırılır ama bunlar öldürülmezler.
· Ne var ki namaz veya oruçtan birinin farziyetini inkâr ettikleri veya hafife aldıkları
takdirde öldürülürler.
**
MÜSNED - İMAM EBU HANİFE
Namazı İki Defa Kılmak
El Esved Babası Cabirden Şöyle Rivayet Etti:
“Peygamber (Salât ve Selâm O'na)’in
devrindeydi. İki kişi mescidde, halk
namazını kılmıştır düşüncesiyle,
öğle namazını her biri kendi evinde kılmıştı. Sonra mescide gelince ne
görsünler Peygamber (SAV) namazda. Tutup mescidin bir yerinde oturdular. Çünkü
ikinci bir kez namaz kılamayacaklarını sanıyorlardı. Derken Peygamber (Şeriat
ve Selâm O'na) namazı bitirdi. Ve onları gördü. Haber gönderip onları
getirtti. Bu sırada; kendileri
hakkında Allah'tan bir şey mi geldi, korkusu
ile omurilikleri tir tir titriyordu. Hz. Peygamber onlara niçin namaz
kılmadıklarını sordu. Onlar durumu anlattılar.
Bunun üzerine buyurdu ki:
“ Öğleyi kıldınız ise, cemaatle de
kılabilirdiniz. Bu iki namazdan birincisini farz yapardınız.”
Denildi ki:
Ebu Hanife’nin el-Heysem'den aktardığı bu
hadisi, kendisinden birçokları rivayet ederken, el Heysem'den sonra hiçbir Râvî
ismi söylemediler ve şöyle
dediler: “Ebû Hanife
Heysem'den aktardı, O da doğrudan Hz. Peygamber'den nakletti.”
**
MÜSNED - İMAM EBU HANİFE
Yatsıdan Sonra
İbn Ömer, Hz. Peygamberin Şöyle Söylediğini
Rivayet Etti:
“ Her kim yatsının (farzını)
kıldıktan sonra mescitten ayrılmadan dört rekât namaz kılarsa, kadir gecesinde
kılmış kadar sevap alır.”
· İbn Ömer'den Rivayete Göre:
Peygamber (Salât Ve Selâm O’na) Şöyle Buyurdu:
“Her kim yatsı namazından sonra, dört rekât,
arada selâm vermeksizin:
1. Rekâtta; Fatiha ile Tenzil (Secde) Suresini,
2. Rekâtta; Fatiha ve
Hamim (Duhân) Suresini;
3. Rekâtta Fatiha ile Yasin’i;
son rekâtta da, Fatiha ve Tebâreke (Mülk) Suresini okuyarak
kılarsa, Kadir gecesinde ibadet yapmış kimsenin sevabı gibi, ona sevap
yazılır. Ayrıca, halkından cehennem ateşinde yanma cezasına çarptırılmış olanlar
için şefaat etme yetki verilir. Kabir işkencesinden de korunur.”
**
MÜLTEKA Vitir
1. Vitir namazı, İmamı Azam’a göre vaciptir [1] İmam'ı Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre
ise, sünnettir.
2. Vitir, bir selâm ile üç rekâttır. Vitirin her rekâtında,
fatiha ve sure okur, üçüncü rekâtta, rükû’dan önce, tekbir alındıktan sonra
Kunut duaları okunur.
3. Vitir namazından başkasında Kunut okunmaz.
5. Hanefi olan muktedi, Sabah namazında (Kunut okuyan Şafiye
kunutta) uymaz. Ebû Yusuf muhaliftir, (imama uyması lâzımdır, der). Azhâr (en
açık) olan görüşe göre, sükût eder ve elini salarak durur.
**
MÜLTEKA ŞERHİ
Vitir
[1]. Vitir
namazı itikaden vacip, amelen farz ve sübûten sünnettir. İnkâr eden kâfir
olmaz. Fakat terk eden asi ve günahkâr olur. Vitir, terk edildiği zaman kazası
gerekir.
FETVALAR
Soru: Ramazanda, Teravihi
kılmayıp yatsı namazını cemaatle kılanlar vitri de cemaatle mi kılsınlar yoksa
yalnız mı kılsınlar?
Cevap: Tek başına (cemaatsiz)
kılsınlar. (ABDURRAHİM)
Soru: Özrü olmayıp namazı
ayakta kılmaya gücü olan Zeyd, vitir namazını oturarak kılsa, bu şekilde
kıldığını, ayakta yeniden kılması gerekir mi?
Cevap: Gerekir.
[2]. Zira İmamın Kunutuna uymak veya uymamak,
a. Sabah namazında yapılan Kunut için,
uymak konusunda görüş ayrılığı vardır.
b. Öte yandan Vitrin Kunutuna mutlaka
uyulması gerekir.
FETVA
Soru: Zeyd, Vitir namazını
kılarken kunutu unutup rükû’a vardığında hatırlasa,
tekrar kıyama dönerek kunut duasını okusa namazının sonunda sehiv secdesi
yapsa, Zeyd'in namazı sahih olur mu?
Cevap: Sahih olur. (Fetva İbni
Nüceyim)
Soru: Zeyd, vitirde sehven
kunutu terk edip sonra rukûdan kalktığında hatırlasa, kunutu okur mu yoksa
sehvi secde mi eder?
Cevap: Sehvi secde eder. (FETAVAYİ BEHCE)
**
MÜSNED - İMAM EBU HANİFE
VİTİR
1. İbn
Ömer'in (RA) Rivayetine Göre Hz. Peygamber Şöyle Buyurdu:
“ Allah Teâlâ farz namazlarınıza bir namaz
daha ekledi ki, o namaz, vitirdir.”
1/a. Diğer
Bir Rivayet:
“Allah sizlere, beş vakit namazı farz kıldı.
Vitir namazını da size ayrıca ziyade yaptı.”
1/b. Başka
Bir Rivayet:
“ Allah size Vitir namazını ziyade yaptı.”
1/c. Diğer
Bir Rivayet:
“ Allah size bir namaz ziyade yaptı. O
vitirdir. Bu nedenle onu kılmağa çaba gösteriniz."
2. Asım
B. Dumura’nın Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
“Ali (RA)’ye sordum: “Vitir namazı hak mıdır?”
Şöyle cevap verdi:
“Diğer namazın subûtî gibi değildir. Ancak, Peygamber (Salât
ve Selâm O'na)’in sünnetidir. Bu nedenle hiç kimse onu 'bırakmamalıdır.”
3. Hz.
Ayşe'den Şöyle Rivayet Edildi:
“ Peygamber (Salât Ve Selâm O’na), Vitir
namazını üç kılar ve çoğunlukla birinci rekâtta; Sebbihisme Rabbikel A’lâ’yı,
ikinci rekâtta; Kul yâ
Eyyühel Kâfirûne’yi,
üçüncü rekâtta; Kul hu Vallahu
Ahad’ı okurdu.”
3/1. Diğer Bir Rivayet:
“Peygamber (Salât Ve Selâm O'na) Vitrin
birinci rekâtında; “Ümmül Kitâb ile Sebbihisme Rabbikel A'lây’ı, ikinci rekâtta; Ümmül-Kur'ân ile Kul yâ Eyyühel
Kâfirûn’u; üçüncü rekâtında; Ümmül
Kitâb ile Kul hu Vallâhu Ahad’ı okurlardı.
3/2. Başka
Bir Rivayet:
Peygamber (salât ve selâm O'na) Vitri üç
kılardı.
4. Abdurrahmân
B. Ebzî'nin Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
“ Peygamber (Salât Ve Selâm O'na) Vitir
namazında çoğunlukla; Sebbihi’sme
Rabbikel Ala’yı, ikincisinde; Kulyâ
Eyyühel Kâfirûne’yi, üçüncüsünde ise; Kul
hu Vallâhu Ahad’ı okurdu.”
4/1. Başka
Bir Rivayet:
“Vitrin ilk rekâtında; Sebbihisme Rabbikel-Ala’yı,
ikincisinde; Kulyâ
Eyyühel Kâfirûne’yi, üçüncüsünde: Kul hu Vallâhu Ahad’ı okurdu.”
5. Ebû
Mesûd El-Ensârî'nin Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
“Peygamber (Salât Ve Selâm O'na) Vitir
namazını, bir kere, gecenin başında, başka bir sefer, yarısında ve pek çok kez
de sonunda kılmıştır. Bunun nedeni, Müslümanlara kolaylık, bol vakit sağlamaktır.
Bunlardan, hangi vakitte kılınırsa kılınsın sevaptır. Ancak, geceleyin
kalkabileceğine güvenen, Vitir namazını gecenin sonunda yapsın. En faziletli
olanı da budur.”
6. İtaba B. Âmir İle Ebû Musa Şöyle
Dediler:
“ Peygamber (SAV) Vitir namazını pek çok kez,
gecenin başında, yarısında ve sonunda kılıyorlardı. Bunun nedeni, Müslümanlara
kolaylık olması içindi.”
7. İbn
Mesûd'dan Şöyle Rivayet Edildi:
“Peygamber (SAV), bir ay dışında hiçbir zaman
sabah namazlarında kunut yapmadı. Ne ondan önce, ne de ondan sonra yaptığı
görülmemiş, o ayda yapmış olduğu kunutlarda müşriklerden birtakım
insanlara beddua etmişti.”
8. Ebû
Safd'in Yapmış Olduğu Rivayete Göre:
“Nebi (Salât ve Selâm O’na), kırk gün
dışında hiç kunut yapmadı. Kırk gün süre ile yaptığı kunutlarında Süleym aşiretinden Ri’l ve Zekvân kabilelerine beddua etmişlerdir.
Bundan sonra vefatına değin hiç kunut yapmadılar.”
**
BİLGİ
Kunût, ve KUNUTTA DUA/BEDDUA
Kunût, lügat itibariyle dua demektir. Diğer
namazlarda değil de vitir namazında dua okumak vacip olduğu için "kunut"
vitir namazında okunur olmuştur. Şer’i ıstılahta ise
biz Hanefilerce kunut, vitir namazının üçüncü rek'atında okuma
işini bitirdikten sonra ayakta dua okumaktır. Herhangi bir duayı okumak
mümkünse de:
"Allahümme innâ nesteîynüke"
ve "Allahümme iyyâke na'büdü" ile başlayan
duaları okumak sünnettir.
Efendimiz,
(s.a.v) bir kişi ya da kabile için dua ve ya beddua yapmak istediğinde
beş vakit namazın herhangi bir vaktinde son rekâtta rükûdan sonra kunut
yapardı.
Namazın rükûundan “Semiallahu limen hamideh” deyip doğrulunca, açıktan ve ellerini de kaldırarak dua ve ya beddua eder, arkasındaki cemaat de âmin derdi.
Namazın rükûundan “Semiallahu limen hamideh” deyip doğrulunca, açıktan ve ellerini de kaldırarak dua ve ya beddua eder, arkasındaki cemaat de âmin derdi.
Bir keresinde kunutta şöyle demişti: “Allah’ım;
· Velid
b. el-Velid’i, * Seleme b. Hişam’ı ve Ayyaş b. Ebû Rabia’yı kurtar.
· Allah’ım!
Mudar kabilesine olan azabını artır.
· Allah’ım! Ri’le, Zekvân’a ve Usayye kabilelerine lânet et!
Çünkü onlar Allah’a ve Resulüne isyan ettiler.”
Çünkü onlar Allah’a ve Resulüne isyan ettiler.”
· Resülullah
(s.a.v.) “kunutu bitirdiğinde Allahu ekber der ve secdeye kapanırdı.”
Enes (RA) anlatıyor
“Resülullah
(ASV) bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurrâ (Hafız, Kuran’ı Ezberleyen)
denilen yetmiş kişiyi yola çıkardı. Süleym aşiretinden Ri’l ve Zekvân adında
iki kabile vardı. Bu iki kabilen insanları, Bi'r-i Ma'üne (Ma'üne Kuyusu)
denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti. Heyet bunlara: "Biz
size gelmedik. Biz Resülullah (ASV)'ın bir ihtiyacı için gidiyoruz" (Başka
bir kabileye Kuran öğretmeye gidiyorlardı.) dediler. Ancak öbürleri bunları
dinlemeyip öldürdüler.
Resülullah (ASV) durumu öğrenince, sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara beddua etti. Bu hadise namazda kunût okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk."
Abdülaziz İbni Süheyb der ki: "Bir zat Enes (RA)'e Kunut'tan sorarak:
"Bu, rükûdan sonra mı yoksa kıraatin tamamlanmasından sonra mı?" dedi.
Resülullah (ASV) durumu öğrenince, sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara beddua etti. Bu hadise namazda kunût okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk."
Abdülaziz İbni Süheyb der ki: "Bir zat Enes (RA)'e Kunut'tan sorarak:
"Bu, rükûdan sonra mı yoksa kıraatin tamamlanmasından sonra mı?" dedi.
Enes
"Kıraatin bitiminde" diye cevap verdi.
"Kıraatin bitiminde" diye cevap verdi.
Bir Başka Rivayette (Enes)
Şöyle Dedi:
"Resûlüllâh (SAV) bir ay boyu, rükûdan sonra Kunut yaparak bazı Arap kabilelerine beddua etti."
"Resûlüllâh (SAV) bir ay boyu, rükûdan sonra Kunut yaparak bazı Arap kabilelerine beddua etti."
Hulvânî (Şems-ül-Eimme)
Nafile yahut nafile hükmünde olan namazların
cemaatle kılınması, bunun için insanların cemaat olmaya çağırılması mek¬ruhtur;
ama bir kişinin diğer birine yahut iki kişinin bir kişiye uyması mek¬ruh
değildir. Nitekim Peygamberimiz (SAV), gece kıldığı nafile namazda İbn Abbas'a
imamlık yapmıştır. Aynı şekilde, Aişe validemizi uyandırır, Vitir
namazını onunla birlikte kılardı. Yine Efendimizin; bir kişiye, yetime, yaşlı
kadına imam olup bunlara iki rek'at namaz kıldırmış olduğu doğrudur. Sonra,
kıldırdığı bu namazlar farz değil nafile idi.
**
NURUL İZAH
"Vitir vaciptir" sözü, İmam Azam'ın
(bu konuda söylediği) sözlerin sonuncusudur. O'ndan, biri; "vitir
sünnettir"; diğeri "vitir farzdır" diye iki söz daha
nakledilmiştir. Dolayısıyla bazı bilginler, İmam'ın bu sözlerini yorumlamaya
çalışmışlar ve: 'Vitir sünnettir.’ sözüyle, vitrin sünnet yoluyla sabit
olduğunu; “Farzdır” sözüyle, amel bakımından farz olduğunu; 'Vaciptir'
ifadesiyle de vitrin itikat yönünden vacip olduğunu kastetmiştir."
demişlerdir. Ancak İmam Ebu Yusuf ve Muhammed (RA), İmam Şafi Hazretleri gibi
Vitrin sünnet olduğu görüşündedirler.
• Vitir namazının
cemaatle sadece, Ramazanlarda kılınmasının müstehap olduğunda fıkıh bilginleri
aynı görüştedirler. Çünkü vitir, nafile hükmündedir.
• Teravih haricindeki
nafilelerin cemaatle kılınması mekruhtur. Vitir namazını ihtiyaten, Ramazanın
haricinde cemaatle kılmamalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder