15 Haziran 2015 Pazartesi

MÜLTEKA 6*


İÇİNDEKİLER

1. Şehir
2. CUMA HAKKINDA
3. Hutbe ve Sünnetleri
4. Hutbe Okunurken Konuşmak
5. Kişinin Açık Olarak Âmin Demesi 
6. Kişi, Cuma Hutbesi Süresince
   İbadettedir. Konuşmaz-Namaz Kılmaz-Selamlaşmaz
7. Aksıranlara Karşılık Vermez- İmam Da Halkı Selâmlamaz
8. Ramazan Bayramı
    Öncesinde Yapılması Mendup Olan Şeyler
9. Bayramlar Arasındaki Farklar
10. Ramazan Bayramı, Namazdan
      Önce Yapılması Gerekenler (MÜSTAHAPLAR) 
11. Bayram namazının sıfatı
12. Kurban Bayramı
13. Teşrik Tekbiri
      Sıfatı, Adet ve Mahiyeti,  Şartları ve Vakti
14. T. Tekbirleri ve Hindiye
15. Bayramlar ve Kadınlar
16. Kabe'de   Namaz
17. Namaz Kılmak Mekruh Olan Yerler
18. Hurma Ağacının Altında Kıldılar
19. Mescid-i Haram - Kâbe’nin Tarihi
20. Kâbe'nin fiziksel özellikleri ve konumu
21. Kâbe’nin Planı
22. Arapların, Hıristiyanların, Yahudilerin 
      Farsların ve Hintlilerin Kabe’ye Saygıları
23. Kâbe'nin Yönetimi
24. Kabenin İslamiyet’ten önce/ sonra Yönetimi
25. Sütre (Siper) İle Namaz Kılmak
26. Namaz Kılmayanlarla İlgili Hüküm
27. Namazı Yarıda Kesmeyi Gerektiren Nedenler
28. Namazı İki Defa Kılmak
29. Yatsıdan Sonra
30. Vitir
31. Vitrin MÜLTEKA ŞERHİ: ‘ne Göre Açıklanması
32. Kunut ve Dua/Beddua
33. Nurul İzah Yorumcusuna Göre  Vitir


**

NURUL İZAH

şehir       

İçerisinde müftü, (idarî yetkiye sahip) emir, (şer'î ve kanunî) hükümleri uygulayan ve cezaî müeyyideleri tatbik eden kadı bulunduğu ve binalarının sayısı Mina köyünün binaları kadar olan yerlere şehir denir ki bu, rivayet olunan açık ve kuvvetli delillere göre de böyledir. Bir yerdeki kadı veya emirin aynı zamanda müftülük görevini de üstleniyor olması, yani iki kişinin işini bir kişinin üstlenmiş olması orayı şehir olmaktan çıkarmaz.

**

MÜSNED -İMAM EBU HANİFE 

CUMA HAKKINDA


Hz. Ayşe'nin Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
Ashaptan çiftçi olanlar, kan-ter içerisinde, toza toprağa bulanmış bir durumda yürüyerek Cuma namazına geliyorlardı. Kendilerine denildi ki:
“ Cumaya gelen yıkanıp gelsin.”

1. Başka Bir Rivayette Şöyle Dedi:
Halk tarlalarında çalışıyorlar, toz toprak ve terleri bir birine karış­mış durumda geliyorlardı.

Hz. Peygamber onlara:
“Cuma namazına geldiğinizde yıkanınız.”   emrini verdi.

2. İbni Ömer'den Rivayete Göre Hz. Peygamber Şöyle Buyurdu:
 Cuma günü cuma namazına gelmek isteyenin yıkanması gerekir.

3. İbni Ömer'in Şöyle Dediği  Rivayet Edildi:
Peygamber (SAV)   Cuma günü minbere çıktığında, konuşmağa başlamadan önce kısa bir süre otururlardı.

4. İbrahim'den Rivayet Olunduğuna Göre,
Bir Kişi, Kendisine Şöyle Ri­vayet Etti:

O kişi Abdullah b, Mesûd'a, Hz. Peygamberin; Cuma namazında min­berde ayakta mı, oturarak mı konuştuğunu sorunca:
“Cuma suresini okumuyor musun?” diye cevap verdi.
“Evet, okuyorum ama çıkarılacak sonucu bilmiyorum” dedi. Bunun üzerine Ona şu ayeti okudu: 
“Böyle iken bir ticaret veya eğlenti (def sesi) gördüklerinde or­taya fırladılar da seni (hutbede) ayakta bıraktılar.”
Abdullah b. Abbas,
“İşte bu ayet, Cuma günü minberde ayakta konuştuğunu bildiri­yor.” dedi.

5.  İbni Abbas’tan Şöyle Riayet Edildi:
Peygamber, (salât ve selâm O'na)  Cuma namazında, Cuma Suresiyle Münâfıkûn Suresini okurlardı.

6. Numan B. Beşir'in Hz. Peygamber'den Yaptığı Rivayet:
Peygamber (Salât ve Selâm O'na) iki Bayram namazı ile Cuma na­mazında “Sebbihisme Rabbikel Âl’â” - (ey Resulüm) Rabbinin çok yüce adını tespih et!” diye başlayan sûre ile “Hel etâke hadiysü-i ğâşiyeh - (Ey Resulüm) bütün insanları dehşeti ile kaplayacak olan kıyametin habe­ri, muhakkak ki sana gelmiştir.” Surelerini okurlardı.

7. İbni Mesüd'un Dediğine Göre Hz. Peygamber Buyurdu:
Hiç bir Cuma gecesi yoktur ki Şanı yüce Allah yaratıklarına rahmet gözüyle üç kez bakmasın. Allah, kendisine ortak koşmayanları yarlıgar (bağışlar).

8. Ebû Hureyre’nin Dediğine Göre Hz. Peygamber Şöyle Buyurdu:
Cuma günü ölen,  (mü'min) kimse, kabrin şiddetli ve çok büyük sıkıntısından korunur.

**

NURUL İZAH

Hutbe ve Sünnetleri

Hutbeyi, bir tespih okumak veya "el-Hamdulillah" diyecek kadar kısa tutmak caiz ise de mekruhtur.

Hutbe ve Sünnetleri

1.  Hatibin, hutbeye başlamadan önce minbere oturması,
2.  Daha sonra hatibin; güç, kuvvet ve zor kullanılarak fethedilmiş bulunan şehirlerde, sol tarafında bulundurdu­ğu kılıca dayanarak ve sulh yoluyla alınmış şehirlerdeyse kılıçsız olarak kalkması,
3.  Hatibin yüzünü insanlara çevirmesi,
4.  Hutbeye, Al­lah Telâ’ya hamd ederek ve O'nun azametine lâyık övgüyle başlaması,
5.  Günahlar­dan ve Allah'ın gazabından sakındırma hususlarında vaaz etmesi,
6.  İnsanlara kurtuluş yolunu hatırlatması,

7.  İkinci hutbeye başlarken yeniden hamd ü sena ve Efendimize salâvat okuması,
8.  Mü'min erkek ve kadınların günahlarının bağışlanması için dua etmesi,
9.  İnsanların hutbeyi dinlemelerini sağlaması,
10.                   Her iki hutbeyi de, Mufassal surelerin uzunlarından bir sure kadar tutması.
·       Hutbeyi uzatmak ve hutbenin herhangi bir sünnetini terk etmek
mekruhtur.

**

BİLGİ

Hutbe Okunurken
Kişinin Açık Olarak Âmin Demesi 

Hutbeyi okuyan kimse duaları açık veya gizli okuyabilir. Ancak açıktan dua ettiği zaman cemaat âmin diyecekse bunu gizli yapar. Böylece cemaatin âmin demesine (yani konuşmasına) engel olmuş olur. Çünkü hutbe okunurken insanların konuşmaları, tesbih çekmeleri… vb. mekruhtur. Hutbe okunurken Peygamber efendimize (sav) Salâvat getirmek ve yapılan duaya âmin demek de mekruhtur.
Kişi,  Salâvat getirmek ve âmin demek isterse bunu kalben yapar. Hutbe, iki rekât namazdan sayılır denilir. Böyle olunca;  imam cuma hutbesinde namazdadır.


BİLGİ
Hutbe Esnasında Konuşanı Uyarmak

Kur’ân okunduğu zamanhemen onu dinleyin ve susun”. Ayeti hakkında, tefsir âlimleri buyuruyor ki, bu ayet, Cuma günü hutbeyi dinlemek hakkında nazil olmuştur.
Hutbe okunurken konuşmak ve konuşan birini konuşmaması için uyarmak tahrîmen (harama yakın) mekruhtur. 
Hatta hatip ile cemaatin dinî meselelerde soru-cevap şeklindeki konuşması dahi -Hz. Peygamber’den bu yönde bazı uygulamalar rivayet edilmekle birlikte- cami disiplinini bozacağı gerekçesiyle hoş karşılanmamıştır. 
Hutbe süresince namaz kılmak dahi mekruhtur. 
(İman ve İbadetler / Diyanet İşleri Başkanlığı)   

**

NURUL İZAH

Cuma Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Köylülere Cuma Namazı Farz Mı
Kişi, Cuma Hutbesi Süresince İbadettedir
Hutbe Okunurken Sağa Sola Dönülmez, Biriyle Konuşmaz
Başka Namaz Kılınmaz, Verilen Selâm Alınmaz
Aksıranlara Karşılık Verilmez
İmam Da, Halkı Selâmlamaz
Cuma Ezanı Okununca Alış Veriş Bırakılır

·       Bizim, mezhebimizde, köylülere Cuma namazı farz değildir. Durum böyle olunca köylülerin, cuma günü öğle namazı için ezan ve kamet okumaları mekruh değildir. Çünkü tartışmasız bir şekilde bunlara öğle namazı farzdır. 
·       Ama Şehirliler,  özürlü veya özürsüz olarak cuma namazlarını kaçırdıklarında, tek başlarına veya cemaatle kılacakları öğle namazları için ezan ve kamet okumaları mekruhtur.
·       Cuma günü ilk ezanın okunmasıyla birlikte alış verişi bırakıp Cuma namazına koşmak farzdır (Mülteka yazarı göre vacip diyor). Diğer görüşler arasında en doğrusu da budur. 
·       İmam hutbe okumak üzere odasından çıkınca, artık Cuma namazını bitirinceye kadar başka bir namaz kılınmaz ve konuşulmaz.
·       Cuma hutbesini dinlemek üzere hazır bulunanların yemesi, içmesi, ibadet dışındaymış gibi üstleriyle başlarıyla oynama­ları, sağa sola dönmeleri mekruhtur. 
·       Hutbeyi dinlemekte olanlar kendilerine verilen selâmı almazlar, aksıranlara (yerhamukallah diye) karşılık vermezle.
·       İmam da minberde hutbe okumak üzere kalkınca halkı selâmlamaz.
·       Ezan okunduktan sonra, Cuma namazını kılmadan şehirden ayrılmak mekruhtur.
·       Öğle namazını kıldıktan sonra imam hutbede iken Cuma namazı kılmak üzere camiye koşan kimsenin (önce kıldığı) öğle namazı, Cuma namazına yetişemese dahi, geçersiz olur. 
·       Cuma namazına, teşehhüdde veya sehiv secdesinde yetişenler, namazlarını Cuma olarak tamamlarlar. (Yine de) en doğrusunu Allah bilir.
·       Farzdan hemen sonra sünnetti kılmaya kalkmak sünnettir.



Ramazan Bayramı Öncesinde
Yapılması Mendup Olan Şeyler

1.  Neşeli görünmek ve güler yüzlü bulunmak.
2.  İmkân elverdiğince bol sadaka vermek.
3. Sabah namazını kendi mahallesindeki camide kılmak.
4. Evine dönerken gidiş yolundan başka bir yoldan dönmek.
Not: Mülteka’da olmayanlar ya da değişik bir şekilde anlatılanlar alındı.

NURUL İZAH
Bayramlar Arasındaki Farklar

a. Kurban bayramında yemek namazdan sonraya bırakılır.
b. Hutbede kurban ve Teşrik tekbirlerinden bahsedilir.

**

MÜLTEKA 
Bayram Namazları [1]  
             
İki Bayram namazı vaciptir [2. Bayram namazlarının şartları hutbeden başka (Cuma hutbesi farz iken Bayram hutbeleri sünnettir), vücûben ve edâen Cum’anın şartları gibidir.

Ramazan Bayramı

Ramazan Bayramında, Namazdan Önce
5.  Bir şey yemek,
6.  Misvak kul­lanmak,
7.  Gusül etmek,
8.  Güzel koku sürünmek,
9.  En güzel elbisesini giymek,
10.                  Namazdan önce fıtrasını vermek,
11.                  Camiye yönelmek, cami yolunda tekbir'i gizli getirmek.

Cami Yolunda Tekbir'i Gizli Getirmek
a.  İmam’ı Azam R.A. göre, müstehaptır.
b.  İmam'ı Ebû Yusuf ile İmam'ı Muhammed (R.A.) muhaliftirler.

·       Bayram namazından önce nafile kılınmaz.

Vakti

Bayram Namazları­nın vakti, güneşin bir veya iki mızrak boyu kadar yükselmesinden, güneşin zeval vaktine varıncaya kadar olan zamandır.

Bayram namazının sıfatı

1.  İftitah tekbiri gibi tekbir alındığı halde iki rek'atır.

KILINIŞI

2.  Kıraat halinde olduğu gibi kişi, ellerini bağlar. Süphânekeyi okur. Sonra, ellerini kaldırarak üç kere tek­bir alır [3]. Sonra yeniden ellerini bağlayıp, Fatiha ve sure okur. Arkasından rükû ve secde eder. İkinci rek'ate kıraat ile başlar. Kıraat tamamlandıktan sonra ellerini kaldırarak üç kere tekbir alır. Üç tekbirden sonra rükû için bir tekbir daha alır.
·       İmam, Zevâid tekbirlerinde iki elini kaldırır, sonra indirir.

3.  Bay­ram namazından sonra iki hutbe okunur. Hutbeye tekbir ile başlanır.
4.  Ramazan Bayramı hutbesinde, Cemaate fıtratının  hükümlerinden   bahsedilir.
5.  Eğer, bir kimse imam ile kılınan Bayram namazını geçirse, ka­za olunmaz. Cemaat şart olduğu için tek başına Bayram namazı ka­za edilmez. 
6.   Eğer Bayramın birinci gününde bir özür, Bayram namazından menetse, ikinci günde Bayram namazını kılarlar.  Fakat ikinci günden sonra özürlü de olsa kılınmaz.

Kurban Bayramı

7.  Kurban Bayramı (Ahkâm ve sıfatta) Ramazan Bayramı gibidir.
8.   Fakat Kurban Bayramında, Bayram namazı kılıncaya kadar yemeyi / içmeyi terk etmek nıüstehaptır. Kurban bayramında namazdan önce yemek yemek geçerli görüşe göre mekruh değildir.
9.   Musalla yolunda tekbiri sesli getirir. İmam Hutbede teşrik tekbirlerinin ve kurbanın hükümlerinden bahseder. Kurban Bayramının namazını özürlü ve özürsüz ikinci ve üçüncü güne tehir etmek caizdir.

TOPLANMAK
10.                   Arafa gününde vakfa yapanlara benzeme amacı ile bağda-bahçede toplanmak iyi bir şey değildir (bit’at)[4].

TEKBİRLER
11.                   Teşrik tekbirleri [5], Arafa gününün sabah namazından, Bayram gününün ikindisine kadar, Mısır'da (şehirde) ikamet eden kimsenin üzerine, müstehap. Cemaatle kılınan her farzın arkasında (İmam'ı Azam (R.A.)'a göre 8 vakit) vaciptir. 
12.   Teşrik tekbirleri imama uyulduğunda kadın ve misafir üzerine va­cip olur [6].
13.   Yalnız kıldıklarında da kadın ve misafir üzerine, bazı bilginler tarafından vacip denildi.   Fakat kadınların seslerini gizlemeleri gerekir.
14.   İmam'ı Ebû Yusuf ile İmam'ı Muhanımed (R.A.)'e göre: Teşrik tekbirleri, Arafe gününün sabah namazından Teşrik gününün son gü­nü yani dördüncü bayramın ikindisine kadar cemaatle olsun, cemaatsiz olsun, kadın olsun, misâfir olsun, mukîm olsun, şehirli olsun, köylü ol­sun, namaz kılan kimselerin üzerine yirmi üç vakit Teşrik tekbiri vaciptir. İnsanların ameli de İmameyn kavli üzerinedir[7].

15.                  Tekbir:  Allahu Ekber Allahu Ekber lâilâhe İllallahü vallâhu Ekber. Allahû Ekber Velillâhil hamd.şeklindedir.  

·       Bu kelâmı şahadeti encamı bir kere demek vaciptir.
·       İmama uyan kimse Teşrik Tekbirlerini, imamı terk etse bile kendisi terk etmez.    

**

MÜLTEKA ŞERHİ

Bayram Namazları

 [1] . Bayram namazı Hicretin birinci senesinde meşru olmuştur. Bayram günlerinde Allahu Teâlâ iyilikleri ihsan eder. Bayramlar, senede iki defa gelir.  Bayram günleri ferah ve sürür getirir.

[2].  Bayram namazlarının vaciplik hükmü:  İmam'ı Azam’dan sahih olan rivayettir ve Kevser Suresindeki; “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!” Ayeti’nin,  “Namaz kıl”   cümlesinin   Bayram  namazı  olduğunu izah ederek ve bir de Allah’ın Resulünün Bayram namazlarını kılışı vacip olduğunun kanıtıdır.  Ayette geçen namaz, Kurban Bayramını kapsar. Ramazan Bayramı hakkında ise; Bakara süresindeki, Ramazan orucunu açıklayan ikinci ayetin son cümlesi ile ya da Ala suresindeki;  “Hakikat iyi temizlen. Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse um­duğuna erişmiştir.”   Mealindeki, “namaz  kılan”   ile  Ramazan  Bayramı­ vurgulanmaktadır.

[3].  Bayram namazlarında imama uyanlar ve  imamlar için bazı  önemli konuların bilinmesi  gerekir.

FETVALAR
Soru: Bayram namazının zevâid tekbirleri kaçtır ve namaz kılan kimse niyet ettiğinde kaç tekbir ile diye niyet etmesi gerekir?
Cevap: Zevâid tekbiri altıdır, dokuz tekbir ile diye niyet etmesi gerekir.

Soru: Bayram Namazının rükû’una yetişen kimse rükû’da tespihleri mi getirir yoksa Bayram Tekbirlerini mi getirir?
Cevap:  Bayram Tekbirlerim getirir.

Soru: Bu surette o kimse rükû’da Bayram tekbirlerini alırken iki elini kaldırır  mı?
Cevap:  Kaldırmaz.                                              

Soru:  Abdest almakla Bayram namazını kaçırmaktan korkan Zeyd, teyemmümle Bayram namazını kılsa caiz olur mu?
Cevap:   Olur. (İBNİ NÜCEYM)

Soru: Zeyd, Bayram namazına gidip imama, selâmdan evvel teşehhütte yetişmiş olsa, imam selâm verdikten sonra, Zeyd'in kalkıp Bayram nama­zını devam ederek kılması gerekir mi?
Cevap:  Gerekir. (FETAVAYI İBNİ NÜCEYM)

[4] Yani sevap ve ceza, günah bakımından bir şey ifade etmez. Ne bir dinî  yönü ve ne de bir İslâmî değeri vardır.

[5] Teşrik: Eti güneşletip kurutmak manasınadır. Arapların âdeti etlerini: Zilhiccenin onbirinci, onikinci ve onüçüncü günleri güneşe serdiklerinden bu üç güne,  Teşrik Günleri denmiştir.

[6]. Soru: Yolcunun Teşrik Tekbirleri getirmesi vacip mi?   
Cevap: Vacip. (FETAVAYI ALİ EFENDİ)

[7]. Tekbirler, selâmdan sonra eda edildiğinden her kişi kendisi yapabilir.

Soru: İmam olan Zeyd, Bayram namazını kıldırırken, Zevâid tekbirlerinden birini sehven terk etse, Zeyd'in yanılma secdesi yapması gerekir mi?
Cevap: Gerekir. ( NETİCE)

Soru: Bayram namazını yahut Cum'a namazını kalabalık cemaatle kıldıran imamın yanıldığında, cemaati karışıklık  ve fit­neye düşürmemek için sehvi secde etmemesi caiz olur mu?
Cevap: Olur. ( NETİCE VE FEYZÎYE)

Soru: Bayram namazının Zevâid tekbirleri kaçtır ve namaz kılan kimse, nasıl niyet etmesi gerektir?
Cevap: Zevâid tekbir altıdır. Dokuz tekbir ile diye niyet eder. (ABDÜRRAHÎM)

Teşrik Tekbirleri ve Hindiye

a)  Teşrik Tekbirinin Sıfatı:   O Tekbirleri getirmek vâciptir.

b)  Teşrik Tekbirinin Adet Ve Mahiyeti: “Allahü Ekber Allahü Ekber Lâilâhe illâllahu Vallaha Ekber Allahü Ekber Velillâhil hamd”, lâfzını bir sefer söylemektir.

c)  Teşrik Tekbirinin Şartları: Cuma kılınan yerde, ikamet etmek, farz namazı olmak, müstehap ve sünnet olan bir cemaatle namaz (İmamı Âzam'a göredir) kılmak   gereklidir.
·       İmamı Âzam'a göre, hür olmak ve sultanın olması şart değildir.

d)  Teşrik Tekbirinin Vakti:  Başlangıç ve sonu:
İmamı Ebû  Yusuf’la İmamı Muhammed'e (RA) göre: Arafe gününün sa­bah namazının sonunda başlanır, Teşrik Günlerinin en son günü olan dördüncü bayram gününün ikin­di namazının arkasına kadar olan 23 vakittir. Asırlar boyunca ve bütün şehirlerde amel etmek bunların kavli üzere devam etmiştir, fetvada bunların kavli üzerinedir.
1.  Teşrik Tekbirini, namazın selâmına bitişik olarak getirmek gerekir.
2.   Şayet bir kimse, selâmdan sonra, Tekbirden önce konuşur veya bilerek abdesti bozucu bir şey işlerse, Teşrik Tekbiri hükümsüz olur.
3.  Vitir namazının sonunda ve Bayram namazının sonunda Teşrik Tekbiri getirilmez.
4.  Bir kimse, Teşrik Günlerinin bir vakit namazını eda etmeyi unutur ve o senenin Teşrik günleri içinde de tekrar hatırlarsa, o namazı eda eder ve Teşrik Tekbirlerini de getirir.
5.  Şayet bir kimseyi, Teşrik Günlerinden evvel geçmiş günlerin namazı kaçırır, Teşrik günlerinde de kaza ederse, Teşrik Tekbirlerini getirmez.
6.  Keza bir kimseyi, Teşrik günlerinde namaz fevt eder (bırakır) ve Teşrik Günle­rinden başka günlerde de o namazı kaza ederse veya diğer gelecek se­nenin günlerinde kaza ederse, namazın sonunda Teşrik Tekbiri getirmez.
7.  Teşrik Günlerinde imama uyan kadın ve yolcuya da Teşrik Tekbiri vâcibdir. Ancak kadın, Teşrik Tekbirini gizli söyler. Keza imama sonradan gelip uyan mesbuk kimseye de kalan rekatı kıldıktan sonra Teşrik Tekbirini getirmesi vaciptir.
8.  Eğer imam Teşrik Tekbirini terk ederse, imama uyan kişi getirir. Ve imama uyan kişi, imamın mescitten çıkması, bilerek abdesti bozucu bir şey işlemesi ve dünya kelâmı söylemesi gibi bir şeyle Tekbiri getirmesini kesen bir şeyler işleyinceye kadar bekler.
9.  Eğer imam, selâmdan sonra ve Tekbirden evvel namazdan çıkıcı bir hades iş­lerse, doğru olan görüşe göre tekbiri getirir ve taharet için çıkmaz. (FETAVAYI HİNDİYE) 

**

EL İHTİYAR 

BAYRAMLAR

1.  Güneş zeval vaktine geldikten sonra, ay görünürse, Ramazan Bayramı na­mazı ertesi gün kılınır. Ondan sonra da artık bir daha namaz kılınmaz.
2.  Kurban Bayramı namazı birinci gün kılınamamışsa ertesi gün ve o gün de kılınamamışsa daha ertesi gün kılınır. Bu hususta bir maze­ret olmakla olmamak arasında fark yoktur.

**

MÜSNED -İMAM EBU HANİFE 
Bayramlar ve Kadınlar

1.  Ümmü Âtiyye'den İşittiğini Söyleyen Birinin
     İbrahim'e Yaptığı Rivayette Ümmü Âtiyye Şöyle Dedi:
“Kadınlara, iki Bayramda da namazgâha gitmelerine izin verildi. Hem de gidenler arasında, bir tek elbiseye bürünmüş iki genç kız bulunu­yordu. Ve üstelik hayız görenler de vardı ki namaz kılınan yere gider, na­maz kılarken değil, dua ederken halkın yanında oturup duaya katılırlardı.”

2.  Ümmü Atiyye'nin Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
“Hz. Peygamber kadınların, fitre (Ramazan) ve Kurban Bayramı namazları için çıkmalarına izin verdi.”

3.  Bir Rivayette Şöyle Denildi:
“İçlerinden hayızlı olanlar da çıkar, kadınların yanı başına otu­rup dua ederlerdi.”

4.  Başka Bir Rivayette Şöyle Dedi:
Peygamber (salât ve Selâm O'na)  bizlere Kurban günü ile Fitre gü­nü namaz kılınacak yere, örtülü olarak, hayız görenler de dâhil, çıkmamızı emretti. Ancak hayız görenler namaz kılmamak için ayrılır, hayırlı kişile­rin ibadetini seyreder ve Müslümanların dualarına katılırlardı. Bir kadın: “Ey Allah'ın Resulü, birimizin kendisine özgü bir örtüsü yoksa..?” diye sorun­ca Hz. Peygamber:
“O zaman kardeşi, ona fazla olan örtüsünü versin!” buyurdu.

5.  İbni - Abbâs'tan Şöyle Rivayet Edildi:
“Peygamber (Salât ve Selâm O'na) Bayram günü Bayram namazgâhına gitti. Ne namazdan önce ne de sonra herhangi bir namaz kıl­madı.”



Kabe'de Namaz 

·       Kâbe'i Şerif içerisinde, farz ve nafile namaz kılmak sahihtir.

a. Bir kimse (Kâbe’de) sırtını imamın sırtına doğru getirse (imamın arkasına gelse) caizdir.
b. Eğer sırtını imamın yüzüne doğru getirirse caiz değil­dir [1].
c.  Namaz kılan kimsenin kendi yüzünü imamın yüzüne doğru getir­mesi mekruhtur.
d. İmam Kâbe’nin içinde olsa, Cemaat Kâbe’nin etrafına halka olsalar caizdir.
e. Eğer, İmam Kâbe’nin haricînde olsa ve cemaate Kâbe’nin avlusunda namaz için saf oluştursalar, Kâbe’ye, imamdan daha yakın olan kimsenin namazı, eğer o kimse imamın yanı başında olmazsa caizdir.
f.    Ve Kâbe’nin üzerinde (tavanında) namaz kılmakta caizdir. Fakat mek­ruhtur [2].

**

MÜLTEKA ŞERHİ

Kabe’de Namaz                  

·  [1]. Zira bir kimsenin sırtının imamın yüzüne gelmesi, imamın önü­ne geçmesi ve imam onun arkasında kalması demektir ki, elbette ima­mını geçenin namazı sahih olmaz.
·  [2].  Kâbe’nin üzerinde namaz kılmanın mekruh oluşu: Kâbe’ye saygının terk edildiğindendir.

·       Şu yerlerde de namaz kılmak mekruhtur
a.  Hayvan kesilen yerde, 
b.  Kabristanda,
c.   Hamamda (dış odalar ve temiz olan yeri hariç),
d.  Umuma ait yolun üzerin­de,
e. Ahırda namaz kılmak mekruhtur. Zira buralar temiz olmadığı ve pis kokulu olduğu muhakkaktır. Binaenaleyh ibadetin temiz yerlerde olması gerekir. 
   
**

İMAM EBU HANİFE 

Efendimiz Kabede Hurma Ağacının Altında Kıldı
İbn Ömer’in Şöyle Dediği Rivayet Edildi

Bilâl’den, Peygamberin (salât ve selâm O’na)  Kâbe’de namaz kıldığı yeri ve kaç rekât olduğunu sordum. Dedi ki:
“İki rekât kıldı. Yeri de o zaman altı sütun üzerinde bulunan Beyttullâhın kapısından itibaren başlayan ilk iki sütunun yanı başıdır.”
·       İbn Ömer'den Şöyle Rivayet Edildi:
“Bir adam, O'na, Peygamberin (Şeriat Ve Selâm O'na) Kâbe’ye gir­diği gün orada kıldığı namaza ilişkin bir soru sordu. Şöyle cevap verdi:
“Kâbe’de dört rekât kıldı.”
“Kıldığı yeri bana göster!” deyince, bunun için oğlunu görevlendirdi.
Adamın oğlu: Hurma ağacının kütüğünün yanındaki sütunun altına giderek orası olduğunu gösterdi.
·       Başka Bir Rivayet; İbn Ömer Şöyle Dedi.
Peygamber(Salât ve Selâm O'na) Kâbe’de dört rekât namaz kıldı.”
Bunun üzerine (Râvî Saîd) O'na:
“ Namaz kıldığı yeri bana gösterir misin?” dedim. “Oğlunu benim ile gönderdi. Bana, hurma ağacının altındaki orta sütunun bulunduğu yeri gösterdi.”

**
BİLGİ
Mescid-i Haram

Kâbe’nin de içinde bulunduğu alanı çevreleyen büyük mescide “Mescid-i Haram” denilmektedir. "Hürmetli Mescid" anlamına gelen ve bunu ifade eden,  Kuran’da 16 ayet yer almaktadır.

Mescid-i Haram’ın doğu köşesine  "Hacer-ül Esved" veya "Şarki", işaret taşı olarak farklı renk ve özelliğe sahip olan ve Arapçada siyah taş demek olan ”Hacer-ül Esved” yerleştirilmiş ve gümüş bir çerçeveyle çevrilmiştir. Bu taşın,  Âdem (AS)’den günümüze geldiği sanılıyor.


**

BİLGİ
Kâbe’nin Tarihi 
Kâbe, İslam'dan önce çoktanrılı inançlarca kullanılan bir tapınak haline getirildi.  Arap Yarımadasının dört bir yanından hacılar Kâbe’yi ziyaret ediyorlardı. Erken dönemlerdeki tarihine ilişkin yeterli bir bilgi yoktur. 
Kuran,  Hz. İbrahim ve İsmail (AS) peygamberler tarafından Kâbe’nin temellerinin yükseltildiği yazar.
·       İslam'da Kâbe’nin ilk olarak Âdem (AS) tarafından yapıldığına ancak ondan geriye sadece temellerinin ayakta kaldığına inanılır.
"Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı."
Kâbe'nin etrafını çeviren ve Kâbe yüksekliğini aşmayan kubbeli yapı (revaklar), Osmanlı padişahı II. Selim zamanında yapılmış, planlarını Mimar Sinan hazırlamıştır.
Kâbe, Mekke'de, Mekke şehrinde Mescid-i Haram’ın ortasında dört köşeli, taştan inşaa edilmiş, 145 m² alanı kapsayan büyük bir odadır. Müslümanlarca dünya üzerindeki en kutsal mekân kabul edilir. Müslümanlar Namaz kılarken yüzlerini Kâbe’ye dönerler. Ölüler yüzleri Kâbe’den geçen meridyene bakacak şekilde gömülür.

Kâbe, Hac ibadeti için her yıl dünyanın dört bir yanından gelen milyonlarca Müslüman tarafından ziyaret edilir.
İslamiyet’ten önce de Araplar tarafından kutsal sayılan Kâbe’de 360 put bulunmaktaydı.

Mekke'nin fethinden sonra Kâbe putlardan temizlenmiş ve onarılmıştır.
Kâbe’nin duvarları siyah taşlardan yapılmıştır. 25 cm yükseklikte ve 30 cm kadar çıkıntılı bir mermer kaide üzerinde bulunmaktadır. Bu duvarlar yere kadar inen ve yer hizasında kaideye bakır halkalarla bağlanan siyah bir örtü ile örtülüdür. Tek parça olup her yıl yenilenen örtünün yalnız kapı ve damdaki oluğun (ki, bu altınoluk, Türkiye’nin kıblesidir) hizasına gelen kısmı kesiktir. Örtü, ipekli bir kumaştan dokunmuş olup, üzerine Kelime-i Şahadet işlenmiş, dama yakın kısmında çevresine altın işlemeli bir şerit geçirilmiş, kemer biçiminde olan bu şeride de Kur'an ayetleri işlenmiştir. Kâbe’nin kuzey-batı duvarında yerden 2 m. kadar yükseklikte, yer yer yaldızlı, gümüş kaplı bir kapı bulunmaktadır. Kapıya özel olarak yapılmış tekerlekli bir merdivenle çıkılmakta ve kapı öyle açılmaktadır. Kâbe’nin içinde tavana çıkmak için bir merdiven ve üç ağaç sütun bulunmaktadır. İç duvarlar ve yerler mermer kaplıdır. Tavanda altın ve gümüş kandiller asılıdır. Kapıya yakın bir yerde Hacer-i Esved yerleştirilmiş ve gümüş bir çemberle çevrilmiştir. Kâbe’nin çevresindeki tavaf yeri mermer döşelidir.

**

BİLGİ
Kâbe'nin fiziksel özellikleri ve konumu

·       Kâbe'nin geniş duvar yapısı bir küp biçimindedir.
·       Duvarlarında kullanılan taşlar Mekke tepelerinden getirilen granit taşlardır.
·       Tavanı ahşaptır.
·       Kâbe, kuzeydoğu duvarı 12.63 -  kuzeybatı duvarı 11.03 -  güneybatı duvarı 13.10 -  güneydoğu duvarı 11.22 ve yüksekliği 13 m olan 145 m² alan üzerine kurulmuştur.
·       Üzeri altın işlemeli hat yazıları bulunan siyah bir örtü (sitâre) ile örtülüdür. Örtüsü her sene hac mevsiminde yenilenmektedir.
·       Kâbe'nin köşeleri yaklaşık olarak dört ana yönü gösterir. Köşelerden her birinin ayrı ismi vardır.
a.  Doğu köşesine,  "Hacer-ül Esvet" veya "Şarki",
b.  Kuzey köşesine,  "Irakî",
c.   Batı köşesine , "Şâmî" ve
d.  Güney köşesine de,  "Yemânî" denir.

·       Kâbe'nin küresel yer bulma sistemindeki yeri 21°25′24″N, 39°49′24″E.
Kâbe’nin Planı

Kâbe'nin kuzeybatı duvarının tam karşısında bir metre yükseklikte, 1.5 metre kalınlığında yarım daire biçiminde beyaz mermerden bir duvar vardır. Bu duvarın çevrelediği alana Hatim denir ve Kâbe'nin içi sayılır. Bu bölümde Hz. İsmail ile annesi Hacer'in gömülü olduklarına inanılır.

Kâbe'nin tavaf edildiği taş döşemenin üzerinde sığ bir çukur vardır. Hz. İbrahim'in Kâbe'yi yaparken, bu çukurda harç kardığı söylenir. Yine aynı yönde Makam-ı İbrahim denilen bir taş vardır. Bugün küçük kubbeli bir yapı ve cam muhafaza içine alınmış olan bu taşı Hz. İbrahim'in Kâbe'yi inşa ederken, iskele gibi kullandığına ve üzerindeki çukurluğunda onun ayak izi vardır. 
Kâbe'nin yapısı sade fakat heybetlidir. Üzerindeki örtü ipekli bir kumaştan dokunmuş olup, üzerine Kelime-i Şahadet işlenmiş, çatıya yakın kısmında çevresine altın işlemeli bir şerit geçirilmiş; kemer biçiminde olan bu şeritte de Kur'an ayetleri işlenmiştir.

Kâbe, Hz. İbrahim ve İsmail (AS)’den sonra birçok değişikliklere maruz kalmıştır. Çeşitli dönemlerde kısmen ya da bütünüyle yeniden inşa edilmiş ve günümüzdeki haline ulaşmıştır. Şu anda Kâbe, Mescid-i Haram ile birlikte toplam 361.000 metrekarelik bir alanı kapsamaktadır.

**

BİLGİ
Kebeye Saygı
Arapların, Hıristiyanların, Yahudilerin 
Farsların ve Hintlilerin Kabe’ye Saygıları
Kâbe, Toplumlarca, Kutsal Ve Saygın Olarak Bilinirdi

1.  Hintliler Kâbe'ye saygı gösterirlerdi ve kendilerince üçüncü uknum olarak kabul edilen "sifa"nın ruhunun, eşiyle birlikte Hicazı ziyaret ettiği sırada Hacer-ül Esved'e hulul ettiğini söylerlerdi.  
2.  Fars ve Keldani Sabiileri, Kabe’yi yedi büyük evden biri kabul ederlerdi. Bir de, eski ve uzun süre ayakta kalmış olması dolayısıyla Zühal'in evi olduğuna inanılırdı. 
3.  Farslar da Kâbe'ye saygı gösterirlerdi. Hürmüz'ün ruhunun ona hulul ettiğine inanırlardı. Bazen Hac için gittikleri de olurdu. 
4.  Yahudilerde Kebeye saygı gösterir, Hz. İbrahim'in dini üzere, orada Allah'a ibadet ederlerdi. İçinde resimler ve heykeller bulunurdu. Bunlar arasında ellerinde fal okları bulunan Hz. İbrahim ve İsmail (AS)'in resimleri de yer alırdı.
5.  Bakire Meryem'in ve Mesih'in resmi de yapılmıştı. Bu da Yahudiler gibi Hıristiyanların da ona saygı gösterdiklerinin tanığıdır.  
6.  Araplar da Kâbe'ye büyük bir saygı gösterirlerdi. Onu Allah'ın evi kabul ederlerdi. Her taraftan gelip Kabe’ye hac ziyaretinde bulunurlardı. 

**

BİLGİ
Kâbe'nin Yönetimi

Kâbe'nin yönetimi İsmail (AS)'in elindeydi. Ondan sonra bu görev oğullarına geçti. Sonra Curhum kabilesi onlara karşı üstünlük sağlayıp Kâbe'nin yönetimini ele geçirdiler. Ardından Kerker oğullarından bir taife olan Amalikler, Curhum kabilesiyle bir dizi savaşa girişip Kâbe'ye sahip oldular. Amalikler Mekke'nin aşağı kısmına, Curhumlular da yukarı kısmına yerleşmişlerdi. İçlerinde melikleri de vardı.

Sonra talih Curhumlulardan yana döndü; Amalikleri yenilgiye uğratıp Kâbe'nin yönetimini ele geçirdiler. Böylece yaklaşık olarak üç yüz yıl yönetim onların elinde kaldı. Hz. İbrahim'in yapısına eklemede bulundular, duvarlarını yükselttiler.

İsmail oğulları güçlenip çoğalınca, artık belli bir caydırıcı kuvvete kavuşunca, Mekke onlara dar gelmeye başladı. Bunun üzerine Curhumlular’la savaştılar, onları yenilgiye uğratıp Mekke'den çıkardılar. O sırada İsmail oğullarının başında Amr b. Luhay bulunuyordu. Kendisi Huzaa kabilesinin büyüğüydü. Mekke'nin yönetimini ele geçirip Kâbe'nin işlerini kendi uhdesinde topladı. Kâbe'nin üzerine putları koyup insanları onlara tapmaya çağıran ilk kişi odur. Kâbe'nin üzerine koyduğu ilk put "Hubel"dir. Onu Şam'dan getirtmiş, Kâbe'nin damına koymuştu. Ardından başka putlar da getirtmişti. Böylece putların sayısı artmış ve Araplar arasında puta tapıcılık yayılmış ve tek İlaha kulluğu esas alan Hanif dini yok olmuştu.
Curhum kabilesinden Şahne b. Halef konuyla ilgili olarak Amr b. Luhay'a hitaben şöyle der:

"Ey Amr, ilahlar icat ettin sen. Çeşit çeşit Mekke'de, evin çevresine putlar diktin. Oysa Kâbe'nin bir tane Rabbi vardı, ebedi... Ama sen, insanlar içinde, onun birçok Rabbinin olmasını sağladın. Yakında bileceksiniz ki, Allah kısa süre sonra, sizin dışınızda evi için bir koruyucu seçecektir."

Kâbe'nin yönetimi Halil el-Huzai zamanına kadar Huzaa oğullarının elindeydi. Halil kendisinden sonra yönetimi kızına verdi. Kızı da Kusay b. Kilab'ın karısıydı. Kâbe kapısını açıp kapatmayı Huzaa oğullarından Ebu Gabşan el-Huzai adlı birine verdi. Ebu Gabşan bu görevi, bir deve ve bir fıçı şarap karşılığında Kusay b. Kilab'a sattı.

Bu olay Araplar arasında bir darb-ı mesel olmuştur: "Ebu Gabşan'ın alış verişinden daha zararlı..." diye söylenirlerdi.
Böylece yönetim Kureyş'e geçti. Kusay Kâbe'nin yapısını yeniledi.
Hz. Muhammed (S.A.V.) Mekke'yi fethetmesine kadar bu şekilde devam etti.
Resûlüllâh (S.A.V.) Kâbe'ye girdi, duvarlardaki resim ve kabartmaların silinmesini, içindeki putların kırılmasını emretti. Üzerinde Hz. İbrahim'in iki ayağının izi bulunan taş, yani Makam-ı İbrahim, o sırada Kâbe'nin yakınlarındaki koruma altında bir şeyin içindeydi. Sonra bugün bilinen yere getirildi. Tavaf edenler namaz kılmak amacıyla buraya yönelirler.

**

BİLGİ
Kabe’nin İslamiyet’ten Önce Yönetimi

Kâbe'nin yönetimi, hicretten önce ikinci yüzyılda Peygamberimizin atalarından biri olan Kusay b. Kilab'ın eline geçince, onu yıkıp yeniden sağlam bir şekilde inşa etti. Yanına da Dar-un Nedve'yi inşa etti. Yönetim işlerini ve ileri gelenlerle istişare etmeyi burada yürütüyordu. Sonra Kâbe duvarlarının baktığı yönleri Kureyş oymakları arasında bölüştürdü. Onlar da evlerini Kâbe'nin etrafındaki tavaf alanının çevresinde yaptılar. Evlerinin kapılarını Kâbe'ye açılacak şeklide planladılar.

**

BİLGİ
İslamiyet’ten sonra Yönetimi

Yezit bin Muavine döneminde, Abdullah bin Zübeyir’in Hicaz'a egemen olduğu zamana kadar bu şekilde kaldı. Yezit’in Mekke'deki kumandanlarından Husayn, İbn-i Zübeyr'le savaştı. Kâbe, mancınık atışından isabet aldı. Daha sonra yıkıldı, örtüsü ve bazı ahşap bölmeleri yandı. Sonra Yezit ölünce kuşatma kaldırıldı. İbn-i Zübeyr Kâbe'yi yıkıp yeniden inşa etmek istedi. Bu amaçla Yemen'den arıtılmış kireç getirildi. Duvarları onunla yapıldı. Hicr-i İsmail Kâbe'nin içine dâhil edildi. Kapının yere bitişik olması sağlandı. İnsanlar birinden girip diğerinden çıksınlar diye karşı duvarda bir kapı daha açıldı. Yüksekliği yirmi yedi zira (yaklaşık on üç buçuk metre) olarak öngörüldü. Bina tamamlanınca, Kâbe'nin içine ve dışına misk ve esans sürüldü. Üzeri halis ipek kumaşla örtüldü. Kâbe'nin onarımı Hicri 64 yılının recep ayının 17'sinde tamamlandı.
Sonra Abdulmelik b. Mervan halife oldu. Komutanlarından Haccac b. Yusuf'u, İbn-i Zübeyr'le savaşmak üzere görevlendirdi. Nihayet İbn-i Zübeyr yenildi ve öldürüldü. Haccac Kâbe'ye girdi ve İbn-i Zübeyr'in yaptığı değişiklikleri Mervan'a duyurdu. Mervan Kâbe'yi eski haline döndürmesini emretti. Bunun üzerine Haccac Kâbe'nin kuzey tarafını altı zira ve bir karış kadar yıktı. Bu duvarı Kureyş'in attığı temel üzerinde yeniden inşa etti. Doğuya bakan kapıyı yerden biraz yüksekçe olmasını sağladı, ötekini kapattı sonra kalan diğer taşları yerlere döşedi.
960 tarihinde Osmanlı Sultanlarından Sultan Süleyman tahta gelince, Kâbe'nin çatısını değiştirdi. 1021 tarihinde tahta geçen Sultan Ahmet, 1039 Tarihinde meydana gelen büyük selin yıktığı kuzey, doğu ve batı duvarlarını onardı.
Sonra Osmanlı Sultanlarından 4. Murad zamanında bir kez daha onarıldı. Kâbe o günden günümüze, yani hicri-kameri bin üç yüz yetmiş beş veya Hicri-Şemsi bin üç yüz otuz sekiz tarihine kadar herhangi bir onarım geçirmemiştir.

Sütre (Siper) Ve Namaz Kılanın

Önünden Geçenlere Engel Olmak mı Olmamak mı
                                               
1. Açık alanda namaz kılan bir kimsenin; parmak kalınlığında, bir zira ya­ da daha uzun bir sütreyi (siperi) önüne dikmesi müstehaptır. Sütreye yakın durmak, onu tamamen karşısına almayıp, kaşlarından birinin hizasına dikmek sünnettir.
2. Dikecek bir şey bulunamazsa uzununa bir çizgi çizilir. Fakihlerden bir kısmı, hilâl şeklinde enine bir çizgi çizilmelidir dediler.
3. Önünden geçene engel olmaya kalkışmamak müstehaptır.
4. İşaret veya tespih söyleyerek geçene engel olunmasına cevaz verildi.
5. Geçene engel olmak için 4. Maddede zikrolunan şeylerin ikisini birlikte kullanmak mekruhtur.
6. Erkekler namazda okurlarken seslerini yükselterek, kadınlar da işaretle veya sağ elinin parmaklarıyla sol elinin üzerine vurmak suretiyle önlerinden geçene mâni olur­lar.
7. Kadınlar, fitneye sebep olacağı için, seslerini yükseltmezler.
8. Namaz kılanın önünden geçen kimseye fiilî müdahaleyle engel olunmamalıdır. İslâm'ın ilk zamanla­rında fiilen engel olmak vardı ve namaza aykırı davranışları fiilen engellemek mubahtı, fakat sonradan bunun hükmü kaldırılmıştır

**

Namazı Yarıda Kesmeyi Gerektiren Nedenler

1) Darda kalan bir kimseye yardım için namazı kesmek gere­kir.
2) Ana-babadan birinin çağırmasıyla namaz bozulmaz.
3) Başkasına ait de olsa bir dirheme (para veya mal gibi) eş değer bir şeyin çalınması durumunda,
4) Kurdun koyuna saldırması veya bir âmânın kuyu ve benzeri bir yere düşmesi endişesinden dolayı ve
5) Ebe, doğacak çocuğun ölümünden korkması halinde namazı yarıda kesilebilir. Ölüm korkusu yoksa bile, ebenin namazı tehir edip kazaya bırakması ve çocuğu karşılamasında bir sakınca yoktur.
6) Yolcu da öyle: Hırsızlardan, yol kesicilerden korkulduğu zaman, vaktin namazını tehir edebilir.

**
Namaz Kılmayanlarla İlgili Hüküm
·       Namazı bile bile ve tembellikten dolayı terkeden bir kimse şiddetle ve kan çıkıncaya kadar dövülür ve namaz kılıncaya kadar hapsolunur.
·       Ramazan orucunu tutmayan kimse de tıpkı böyle bir cezaya çarptırılır ama bunlar öldürülmezler.
·       Ne var ki namaz veya oruçtan birinin farziyetini inkâr ettikleri veya hafife aldıkları takdirde öldürülürler.

**

MÜSNED - İMAM EBU HANİFE 
Namazı İki Defa Kılmak

El Esved Babası Cabirden Şöyle Rivayet Etti:

“Peygamber (Salât ve Selâm O'na)’in devrindeydi. İki kişi mescidde, halk namazını kılmıştır düşüncesiyle, öğle namazını her biri kendi evin­de kılmıştı. Sonra mescide gelince ne görsünler Peygamber (SAV) namazda. Tutup mescidin bir yerinde oturdular. Çünkü ikin­ci bir kez namaz kılamayacaklarını sanıyorlardı. Derken Peygamber (Şeriat ve Selâm O'na) namazı bitirdi. Ve onları gördü. Haber gönderip onla­rı getirtti. Bu sırada; kendileri hakkında Allah'tan bir şey mi geldi, korkusu ile omurilikleri tir tir titriyordu. Hz. Peygamber onlara niçin namaz kılmadıklarını sordu.  Onlar durumu anlattılar.
 Bunun üzerine buyurdu ki:

“ Öğleyi kıldınız ise, cemaatle de kılabilirdiniz. Bu iki namazdan birincisini farz yapardınız.”

Denildi ki:
Ebu Hanife’nin el-Heysem'den aktardığı bu hadisi, kendisinden birçokları rivayet ederken, el Heysem'den sonra hiçbir Râvî ismi söyle­mediler ve şöyle dediler: Ebû Hanife Heysem'den aktardı, O da doğrudan Hz. Peygamber'den nakletti.”

**

MÜSNED - İMAM EBU HANİFE 
Yatsıdan Sonra
İbn Ömer, Hz. Peygamberin Şöyle Söylediğini Rivayet Etti:
“ Her kim yatsının  (farzını)  kıldıktan sonra mescitten ayrılmadan dört rekât namaz kılarsa, kadir gecesinde kılmış kadar sevap alır.”
·       İbn Ömer'den Rivayete Göre:
Peygamber (Salât Ve Selâm O’na) Şöyle Buyurdu:
“Her kim yatsı namazından sonra, dört rekât, arada selâm vermek­sizin:
1. Rekâtta;  Fatiha ile Tenzil (Secde) Suresini,
2. Re­kâtta; Fatiha ve Hamim (Duhân)  Suresini;
3. Rekâtta Fatiha ile Yasin’i;
son rekâtta da, Fatiha ve Tebâreke (Mülk) Suresini okuyarak kılarsa, Ka­dir gecesinde ibadet yapmış kimsenin sevabı gibi, ona sevap yazılır. Ay­rıca, halkından cehennem ateşinde yanma cezasına çarptırılmış olan­lar için şefaat etme yetki verilir.  Kabir işkencesinden de korunur.”


**

MÜLTEKA  Vitir

1. Vitir namazı, İmamı Azam’a göre vaciptir [1] İmam'ı Ebû Yu­suf ve Muhammed'e göre ise, sünnettir.
2. Vitir, bir selâm ile üç rekâttır. Vitirin her rekâtında, fatiha ve sure okur, üçüncü rekâtta, rükû’dan önce, tekbir alındıktan sonra Kunut duaları okunur.
3. Vitir namazından başkasında Kunut okunmaz.
4. İmam'a uyan kimse, vitrin kunutuna rükûdan sonra da olsa uyar[2].
5. Ha­nefi olan muktedi, Sabah namazında (Kunut okuyan Şafiye kunutta) uymaz. Ebû Yusuf muhaliftir, (imama uyması lâzımdır, der). Azhâr (en açık) olan görüşe göre, sükût eder ve elini salarak durur.

**

MÜLTEKA ŞERHİ  

Vitir
[1]. Vitir namazı itikaden vacip, amelen farz ve sübûten sünnettir. İnkâr eden kâfir olmaz. Fakat terk eden asi ve günahkâr olur. Vitir, terk edildiği zaman kazası gerekir.

FETVALAR
Soru: Ramazanda, Teravihi kılmayıp yatsı namazını cemaatle kılan­lar vitri de cemaatle mi kılsınlar yoksa yalnız mı kılsınlar?
Cevap:  Tek başına (cemaatsiz) kılsınlar.   (ABDURRAHİM)

Soru: Özrü olmayıp namazı ayakta kılmaya gücü olan Zeyd, vitir namazını oturarak kılsa, bu şekilde kıldığını, ayakta yeniden kılması gerekir mi?
Cevap:  Gerekir.

[2].  Zira İmamın Kunutuna uymak veya uymamak,
a.   Sabah namazında yapılan Kunut için, uymak konusunda görüş ayrılığı vardır.
b.   Öte yandan Vitrin Kunutuna mutlaka uyulması gerekir.
FETVA
Soru: Zeyd, Vitir namazını kılarken kunutu unutup rükû’a vardığında hatırlasa, tekrar kıyama dönerek kunut duasını okusa namazının sonunda sehiv secdesi yapsa, Zeyd'in namazı sahih olur mu?
Cevap:  Sahih olur.  (Fetva İbni Nüceyim)

Soru: Zeyd, vitirde sehven kunutu terk edip sonra rukûdan kalktığında hatırlasa, kunutu okur mu yoksa sehvi secde mi eder?
Cevap:  Sehvi secde eder. (FETAVAYİ BEHCE) 

**

MÜSNED - İMAM EBU HANİFE 

VİTİR

1.  İbn Ömer'in  (RA)  Rivayetine Göre Hz. Peygamber Şöyle Buyurdu:
“ Allah Teâlâ farz namazlarınıza bir namaz daha ekledi ki, o namaz, vitirdir.”
1/a.  Diğer Bir Rivayet:
“Allah sizlere, beş vakit namazı farz kıldı. Vitir namazını da si­ze ayrıca ziyade yaptı.”
1/b.  Başka Bir Rivayet:
“ Allah size Vitir namazını ziyade yaptı.”
1/c.  Diğer Bir Rivayet:
“ Allah size bir namaz ziyade yaptı. O vitirdir. Bu nedenle onu kılmağa çaba gösteriniz."
2.  Asım B. Dumura’nın Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
“Ali (RA)’ye sordum: “Vitir namazı hak mı­dır?” Şöyle cevap verdi:
“Diğer namazın subûtî gibi değildir. Ancak, Peygamber (Salât ve Selâm O'na)’in sünnetidir. Bu nedenle hiç kimse onu 'bırakmamalıdır.”

3.  Hz. Ayşe'den Şöyle Rivayet Edildi:
 “ Peygamber (Salât Ve Selâm O’na), Vitir namazını üç kılar ve çoğunlukla birinci rekâtta; Sebbihisme Rabbikel A’lâ’yı, ikinci rekâtta;  Kul yâ Eyyühel Kâfirûne’yi,  üçüncü rekâtta; Kul hu Vallahu Ahad’ı okurdu.”
3/1.   Diğer Bir Rivayet:
“Peygamber (Salât Ve Selâm O'na)  Vitrin birinci rekâtında; “Ümmül Kitâb ile Sebbihisme Rabbikel A'lây’ı, ikinci rekâtta; Ümmül-Kur'ân ile Kul yâ Eyyühel Kâfirûn’u; üçüncü rekâtında; Ümmül Kitâb ile Kul hu Vallâhu Ahad’ı okurlardı.
3/2.  Başka Bir Rivayet:
Peygamber (salât ve selâm O'na)  Vitri üç kılardı.

4.  Abdurrahmân B.  Ebzî'nin Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
 “ Peygamber (Salât Ve Selâm O'na) Vitir namazında çoğunlukla; Sebbihi’sme Rabbikel Ala’yı, ikincisinde; Kulyâ Eyyühel Kâfirûne’yi, üçüncüsünde ise; Kul hu Vallâhu Ahad’ı okurdu.”
4/1. Başka Bir Rivayet:
“Vitrin ilk rekâtında; Sebbihisme Rabbikel-Ala’yı,   ikincisinde;  Kulyâ Eyyühel Kâfirûne’yi,  üçüncüsünde:  Kul hu Vallâhu Ahad’ı okurdu.”

5.  Ebû Mesûd El-Ensârî'nin Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
“Peygamber (Salât Ve Selâm O'na) Vitir namazını, bir kere, gece­nin başında, başka bir sefer, yarısında ve pek çok kez de sonunda kılmıştır. Bunun nedeni, Müslümanlara kolaylık, bol vakit sağlamaktır. Bunlardan, hangi vakitte kılınırsa kılınsın sevaptır. Ancak, geceleyin kalkabileceğine güvenen, Vitir namazını gecenin sonunda yapsın. En faziletli olanı da bu­dur.”                                                                                          
 6.   İtaba B. Âmir İle Ebû Musa Şöyle Dediler:
“ Peygamber (SAV) Vitir namazını pek çok kez, gecenin başında, yarısında ve sonunda kılıyorlardı. Bunun nedeni, Müslümanlara kolaylık olması içindi.”
7. İbn Mesûd'dan Şöyle Rivayet Edildi:
“Peygamber (SAV), bir ay dışında hiçbir zaman sabah namazlarında kunut yapmadı. Ne ondan önce, ne de ondan sonra yaptığı görülmemiş,  o ayda yapmış olduğu kunutlarda müşriklerden birtakım insanlara beddua etmişti.”
8.  Ebû Safd'in Yapmış Olduğu Rivayete Göre:

“Nebi (Salât ve Selâm O’na),  kırk gün dışında hiç kunut yapmadı. Kırk gün süre ile yaptığı kunutlarında Süleym aşiretinden Ri’l ve Zekvân kabilelerine beddua et­mişlerdir. Bundan sonra vefatına değin hiç kunut yapmadılar.”


**

BİLGİ

Kunût, ve KUNUTTA DUA/BEDDUA

Kunût, lügat itibariyle dua demektir. Diğer namazlarda değil de vitir namazında dua okumak vacip olduğu için "kunut" vitir namazında okunur olmuştur. Şer’i ıstılahta ise biz Hanefilerce kunut, vitir namazının üçüncü rek'atında okuma işini bitirdikten sonra ayakta dua okumaktır. Herhangi bir duayı okumak mümkünse de:

"Allahümme innâ nesteîynüke" ve "Allahümme iyyâke na'büdü" ile başlayan duaları okumak sünnettir.
Efendimiz,  (s.a.v)  bir kişi ya da kabile için dua ve ya beddua yapmak istediğinde beş vakit namazın herhangi bir vaktinde son rekâtta rükûdan sonra kunut yapardı.    
Namazın rükûundan  “Semiallahu limen hamideh” deyip doğrulunca, açıktan ve ellerini de kaldırarak dua ve ya beddua eder, arkasındaki cemaat de âmin derdi.

Bir keresinde kunutta şöyle demişti: “Allah’ım;
·        Velid b. el-Velid’i, * Seleme b. Hişam’ı ve Ayyaş b. Ebû Rabia’yı kurtar. 
·        Allah’ım! Mudar kabilesine olan azabını artır.
·        Allah’ım! Ri’le, Zekvân’a ve Usayye kabilelerine lânet et! 
Çünkü onlar Allah’a ve Resulüne isyan ettiler.”
·        Resülullah (s.a.v.) “kunutu bitirdiğinde Allahu ekber der ve secdeye kapanırdı.”

Enes (RA) anlatıyor

Resülullah (ASV) bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurrâ (Hafız, Kuran’ı Ezberleyen) denilen yetmiş kişiyi yola çıkardı. Süleym aşiretinden Ri’l ve Zekvân adında iki kabile vardı.  Bu iki kabilen insanları, Bi'r-i Ma'üne (Ma'üne Kuyusu) denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti. Heyet bunlara: "Biz size gelmedik. Biz Resülullah (ASV)'ın bir ihtiyacı için gidiyoruz" (Başka bir kabileye Kuran öğretmeye gidiyorlardı.) dediler. Ancak öbürleri bunları dinlemeyip öldürdüler. 
Resülullah (ASV) durumu öğrenince, sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara beddua etti. Bu hadise namazda kunût okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk." 
Abdülaziz İbni Süheyb der ki: "Bir zat Enes (RA)'e Kunut'tan sorarak: 
"Bu, rükûdan sonra  mı yoksa kıraatin tamamlanmasından sonra mı?" dedi.

Enes 
"Kıraatin bitiminde" diye cevap verdi. 


Bir Başka Rivayette (Enes) Şöyle Dedi
"Resûlüllâh (SAV) bir ay boyu, rükûdan sonra Kunut yaparak bazı Arap kabilelerine beddua etti."

Hulvânî (Şems-ül-Eimme)
Nafile yahut nafile hükmünde olan namazların cemaatle kılınması, bunun için insanların cemaat olmaya çağırılması mek¬ruhtur; ama bir kişinin diğer birine yahut iki kişinin bir kişiye uyması mek¬ruh değildir. Nitekim Peygamberimiz (SAV), gece kıldığı nafile namazda İbn Abbas'a imamlık yapmıştır. Aynı şekilde,  Aişe validemizi uyandırır, Vitir namazını onunla birlikte kılardı. Yine Efendimizin; bir kişiye, yetime, yaşlı kadına imam olup bunlara iki rek'at namaz kıldırmış olduğu doğrudur. Sonra, kıldırdığı bu namazlar farz değil nafile idi.

**

NURUL İZAH
Yorumcusuna Göre  Vitir
"Vitir vaciptir" sözü, İmam Azam'ın (bu konuda söylediği) sözlerin sonuncusudur. O'ndan, biri; "vitir sünnettir"; diğeri "vitir farzdır" diye iki söz daha nakledilmiştir. Dolayısıyla bazı bilginler, İmam'ın bu sözlerini yorumlamaya çalışmışlar ve: 'Vitir sünnettir.’ sözüyle, vitrin sünnet yoluyla sabit olduğunu; “Farzdır” sözüyle, amel bakımından farz olduğunu; 'Vaciptir' ifadesiyle de vitrin itikat yönünden vacip olduğunu kastetmiştir." demişlerdir. Ancak İmam Ebu Yusuf ve Muhammed (RA), İmam Şafi Hazretleri gibi Vitrin sünnet olduğu görüşündedirler.
•     Vitir namazının cemaatle sadece, Ramazanlarda kılınmasının müstehap olduğunda fıkıh bilginleri aynı görüştedirler.  Çünkü vitir, nafile hükmündedir.

•     Teravih haricindeki nafilelerin cemaatle kılınması mekruhtur. Vitir namazını ihtiyaten, Ramazanın haricinde cemaatle kılmamalıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder