15 Haziran 2015 Pazartesi

MÜLTEKA 8*


İÇİNDEKİLER

YANILMA SECDESİ
TİLÂVET   SECDESİ 
TİL­VET SECDESİNİN

KEYFİYETİ VE RÜKNÜ

HANGİ HALLERDE YER VE

MECLİS DEĞİŞTİRİLMİŞ SAYILMAZ 
BELÂ VE SIKINTILARI SAVMAK
ŞÜKÜR
ŞÜKÜR SECDESİ 
NİMETE KAVUŞMAK
VAKTİ GEÇEN VİTRİN HATIRLANMASI
TERTİBİN DÜŞMESİ
GEÇMİŞ NAMAZLARIN KAZASI
KAÇAN ÖĞLE NAMAZININ
İLK SÜNNETİNİN KAZASI
TERTİB NE İLE DÜŞER
ŞU ÜÇ ŞEYDEN BİRİYLE
TERTİB (SIRA GÖZETME GEREĞİ) ORTADAN KALKAR
CENAZE NAMAZI 
CENAZENİN TAŞINMASI, KABRE KONMASI
KABİRLERİN YAPIMI VS. İLİŞKİN BİLİNMESİ GERKENLER
CENAZE NAMAZINDA DUALAR 
ŞEHİT

*

EL İHTİYAR  

YANILMA SECDESİ

Vacibi ve Sünnetleri Terketmek
·                                           Namazın (tekbir ve tespihleri gibi sünnet olan) bir zikrini terk etmekle sehiv secdesi gerekmez.
·                                           Kıraati, birinci ve ikinci oturuştaki tahiyyâtları, vitir namazındaki kunûtu ve bayram namazlarındaki tekbirleri (F) terk etmek se­hiv secdesini yapmayı gerektirir. 

NURUL İZAH 

Yanılma Secdesinde Bilinmesi Gerekenler


1. İmama uyarak namaz kılanlar bu konuda nafile kılanlar gibidir. Bunlar ayağa kalksalar bile yeniden otururlar.

2. Son tahiyyâta oturmadan kalktıkları rek’atın secdesini yaptıkları takdirde kıldıkları namaz nafileye dönüşür. Bu durumda ikindi namazında dahi olsa, eğer dilerlerse altıncı rek'at, sabah namazlarında dördüncü rek'at olmak üzere bir rek'at daha ilâve ederler ki, yapılacak bu ilâvelerde herhangi bir kerahet yoktur. Bu yüzden sehiv secdesi yapılması gerekmez. Görüşlerin en doğrusu da budur.

3. Son oturuştan sonra kalkılan rek'atın secdesini yapsalar bile kıldıkları farz namaz bozulmaz. Üzerine, bir rek'at daha ilâve ederler. Böylece namaz altı rekât olur. Son iki rekât nafile yerine geçer. Ardından da sehiv secdesi yaparlar.

4. Namazın nafile olan bu iki rekâtlık kısmından sonra sehiv secdesi yapıldığı takdirde artık bunun üzerine iki rek'at daha ilâve edilmemesi müstehabdır. Ayet ilâve edilirse, yeniden sehiv secdesi yapılması tercihe şayandır.

5. Üzerinde sehiv secdesi borcu bulunan birine uymak, bu şahsın sehiv secdesi yapması halinde caizdir, aksi halde değildir. Son tahiyyâta oturduktan sonra fazladan bir rek'at daha kılmak üzere kalkanlar yeniden oturup selâm verirler, bunların tekrar teşehhüde oturmaları gerekmez.
6. Bir kimse, namazı bitirmek üzere selâm verse bile, yönünü kıbleden çevirmediği veya konuşmadığı sürece borcu olan sehiv secdesini yapar.
7. Namaz kılan biri, dört rekâtlı yahut üç rekâtlı bir namazı tamamladığını zannetse, sonra da iki rek'at kıldığını anlasa, eksiğini tamamlar ve ardından sehiv secdesi yapar.

8. Bir kimse namazda neyi terk ettiği üzerinde kesin bir kanaate sahip oluncaya kadar selâm vermeksizin bir rükün eda edecek kadar uzunca bir zaman düşünce halinde kalırsa, (bu kimsenin) sehiv secdesi yapması vaciptir, aksi halde değildir.

Yanılma Secdesinin Zamanı

1.              Sehiv secdesinin, selâm verildikten sonra yapılması sünnettir.
2.              Sehiv secdesi için sadece sağ tarafa tek bir selâm vermek kâfidir ki diğer görüşler içinde en doğrusu da budur.
3.              Selâm vermeden evvel sehiv secdesi yapmak tenzîhen mekruhtur.

Yanılma Secdesi Zimmetten Ne Zaman Düşer 


1.              Sabah namazında selâm verdikten sonra güneşin doğması,
2.              İkindi namazının selâmından sonra (güneşin) sararması,
3.              Selâm verdikten sonra namaza devamın imkânsızlaşması durumunda  sehiv secdesi borcu düşer.
[1]. RÜKN: Sözlükte: Bir şeyin kuvvetli, sağlam olan yanı, köşesi, direk, destek, bir şeyin aslını oluşturan parçalardan her biri,  cüz, unsur gibi anlamlara gelen rükn, dinî bir kavram olarak: ibadetlerin ve akitlerin aslî unsurlarını ifade etmektedir. Halk arasında namazın içindeki farzları diye adlandırılan ve namazı oluşturan kıyam, kıraat, rükû, secde, ka'de gibi fiil ve davranışlar, namazın rükünleridir. Hacda Arafat vakfesi ve ziyaret tavafı, oruçta imsak bu ibadetlerin rükünleridir. Genel olarak icap ve kabul de akitlerin rüknünü oluşturur. İbadet ve hukukî işlemlerde rüknün bulunmaması, onun batıl olmasını doğurur. Ayrıca sözlük manasına uygun olarak, Kâbe'nin her bir köşesine de rükn denilmektedir. Hacerü'l-esvedin bulunduğu köşeye Rüknü Haceri'l-Esved denir. Diğerlerine de o yöndeki ülkelere nispetle Rüknü Irakî, Rüknü Şâmî ve Rüknü Yemânî isimleri verilmiştir. (İ.P.)

MÜLTEKA 

Tilâvet   Secdesi [1] 

Kuran’ı Kerimde on dört surede secde ayeti vardır. Bunlardan biri okunduğunda Tilavet Secdesi yapılması gerekir.
Bu Ondört Süre: 

Araf,
Râd,
Nahl,
îsrâ,
Meryem,
Evvelki hac,
Fürkân,
Neml,
Elif Lam Mim Tenzil,
Sâd,
Fussilet,
Necm,
İnşikâk,
Alâk,
           Sureleridir.

1. Eğer işitmek kastı yoksa da, işiten kimse üzerine [2] imamın secde ayetini okumasiyle ister işitsin, ister işitmesin, ister imama secde ayetini okumadan önce uysun, ister okuduktan sonra uysun. İmama uyan kimse üzerine Tilâvet Secdesi vaciptir. İmama uyan kimsenin okuma­siyle, ne namazda, ne namazın dışında, ne kendisine, ne imama, ne de diğer cemaata Tilâvet secdesi vacip olmaz[3].

2. Secde ayetini okuyanın namazında beraber bulunmayıp, Secde ayetini işiten kimse üzerine vaciptir.

3. Namaz kılan kişi, namazda olmayandan secde ayetini namazda iken işitse, namaz içinde secde etmez, namazdan sonra secde eder.
4.              Eğer, secde ayetini işiten kimse, namazda iken secde ederse secdesi caiz değil ve namazı batıl olmaz[4].

5.              Eğer, bir kimse secde ayetini imamdan işitse ve imam Tilâvet secdesini yapmadan önce imama uysa, imam­la beraber secde eder.

6.              Eğer, imama secde ettikten sonra uyar da ve uymak, kendisinde secde ayeti okunulan rek'atta olursa secde et­mez[5].
7.              Eğer, imamın secdei Tilâveti yaptığı rek'atten başkasında uymuşsa,  imama uymayan kimse gibi namazın dışında secde eder.
8.              Namazın içinde okunan Tilâvet secdesi, namazın haricînde kaza olunmaz [6].

9.             Secde ayetini okusa, bundan sonra namaza başlasa ve o secde ayetini tekrar, namazda okusa ve namazda iken tilâvet secdesini de yapsa, o secde iki tilâvet secdesine kifayet eder. 

10.     Namaza başlamadan önce Tilâvet için secde yapsa, bundan son­ra namaza başlasa ve secde ayetini okusa, bir defa daha secde eder.
11.     Secde ayetini bir mecliste birkaç kere tekrar etse, okuyana bir secde yeterlidir.
12.        Secde ayetini veya meclisi değiştirirse, bir secde yeterli olmaz[7].  Kumaş dokuma tezgâhı, harman dövmek ve bir daldan diğerine geçmek meclisin değişmesidir.

13.       Bez çözmek, harman sürmek ve bir daldan diğer dala geçmekte yer değiştirme (tebdili mekân) dir[8].

14.        Secde ayetini işiten kimsenin, işittiği meclisi değişirse, okuyanın meclisi değişmese de, işiten üzerine Secde-i Tilâvet tekrar vacip olur.

15.        Eğer okuyanın meclisi değişip, işite­nin meclisi değişmese, işitene secdenin tekrarı gerekmez[9].


MÜLTEKA 

Tilâ­vet Secdesinin

Keyfiyeti ve Rüknü


Şekli (Keyfiyeti):

·                   Namaz şartları (Taharet, Setri avret ve İstikbali kıble)  ile beraber, iki tekbir arasında elleri kaldırmaksızın, teşehhüd okumaksızın ve selam vermeksizin (bir kere) secde etmek.
Rüknü İse: 

·                   Alnını yer üzerine koymaktır.
1.             Secde'i Tilâ­vette,  ne teşehhüd ve ne de selâm vardır.
2.             Secde ayetini atlayarak ikinci bir ayetten başlamak mekruhtur.
3.             Fakat aksi (yani secde ayetini oku­yup, diğer ayetleri terk etmek) mekruh değildir.
4.             Secde ayetinin öncesine bir veya iki ayet ilâve etmek menduptur.
5.             İşitecek olan kim­selerden (Secde ayetinin okunmasını, gerek namazda olsun ve gerekse namaz haricinde olsun) gizlemek güzeldir. Zira dinleyenler secde etmeyi unuturlarsa vebal olur. 
·                                           Secde'i Tilâ­vet, kaza olunur. Zira hükmü vaciptir.  

MÜLTEKA ŞERH

[1]. TİLÂVET SECDESİ 


Kur'anı Kerimdeki Secde âyetleri okun­duğunda, okuyana ve duyana secde yapmaları gerektiğinden,  okuya­na nisbet edilerek tilâvet   (okuma)   secdesi olarak isimlendirilmiştir.
[2]. İşitilen secde ayeti, ister Arap dili, ister Fars dili, ister mef­humundan, işiten kimse; ister anlasın, ister anlamasın mutlaka Tilâvet Secdesi yapması gerekir.
1.              Secde ayetini işiten kimsenin, üzerine namazın vacip olması, yani namaz ehlinden olması gerekir.
2.              Cünüp olan kimse Tilâvet ayetini okuyandan duysa Ti­lâvet Secdesi vacip olur. Fakat secde etmenin şartı, namazı şartlarını ik­tiza (gerektiğinden) ettiğinden guslünü yapar, ondan sonra Secde'i Tilâveti eda eder.
3.              Tilâvet Secdesi, namaz ehli olmadıklarından;
a.             Hayızlı, nifaslı kadın­lara,
b.            Deliye,
c.              Çocuğa,
d.            Müslüman olmayana vacip olmaz. Yani bunlar, duydukları za­man Secde'i Tilâveti eda etmeleri gerekmez.
[3]. Metindeki hüküm İmam'ı Azam ve İmanı'ı Ebû Yusuf   (R.A.) Hazretlerinin görüşleridir, İmam'ı Muhammed ise; “İmamdan ve namaz­dan ayrıldıktan sonra duyanlar ve okuyan kimselere Tilâvet Secdesi vaciptir”, der.
Tilâvet Secdesi ayetinin heceleme suretiyle okunmasiyle veya mücerret yazılmasıyle veya telâffuz edilmeksizin mücerret yazısına bakılmasiyle Secde'i Tilâvet gerekmez. BÜYÜK İSLÂM İLMİHALİ
FETVA
Soru: Kur'an'ı Âzimüşandan olan Secde ayetini hecelemek üzere (Harf ve kelime söylemek üzere) Kıraat eden kimseye Secde'i Tilâvet gerekir mi?
Cevap: Gerekmez.

Soru: Bu suretle, o kimse namazın içinde heceleyerek okusa, namazına halel gelir mi?
Cevap: Gelmez.   (Fetavayi Behce) 

[4].  Namaz içinde yaptığı secde caiz olmadığından, namazdan çı­kınca Tilâvet Secdesini yapması gerekir.
[5].  Rek'ata yetişmekle T. Secdesine yetişilmiş olur. Namazın içinde ve dışında T. Secdesini asla yapmaz.
[6]. Zira namazda Kur'an'ı Kerim'i okumak, namaz dışında okumak­tan efdaldır. Binaenaleyh namaz içinde secde ayeti okuyanın,  namaz haricînde T. Secdesi eda etmesi caiz olmaz. Kâmil,  noksanla eda edilmez. Ancak namaz fasit olur­sa, o zaman namazın haricînde secde eder. Bu hükümlerden anlaşılmıştır ki, namaz içinde secde ayetini okuyunca secdeyi acele yapmak gerekir.  Meselâ: Bir kimse namaz kılarken secde ayetini okur ve bu ayet kıraatin ortasında olur­sa, rukû'a varmadan doğru secdeye gider ve secdeden kalkınca kıraatına devam eder. Namaz dışında ise, te'hirli olabilir. Acele şart değildir.
[7]. Meclis;  oturmakla,  kıyam  etmekle,  bir iki  adım  atmakla  ve odanın  bir  köşesinden   diğer  köşesine  gitmekle   değişmez.   Ancak  oda,  Mescid'i Haram gibi büyük olursa, bir köşesinden diğer köşesine gitmekle meclis değişir.
[8]. Tebdili mekân olan yerlerin her birinde Tilâvet Secdesi yapılırsa, bir Tilâvet Secdesi kifayet etmez. Her yerde ayrı ayrı yapılması gerekir.  Meselâ: Çözgücü,  çivinin birinin başında okuduğu secdeyi diğer çivinin başında da okusa ayrı ayrı secde yapması gerekir. Keza, bir ağacın dalında bulunan kimse Tilâvet Secdesinin ayetini okusa,  aynı ayeti ağacın diğer dalına atlayınca bir defa daha okusa, yeni bir T. Secdesi yapması gerekir.  Zira her dal kendi başına bir mekândır.
[9]. Ama işiten kimsenin mekânı aynıdır. Binaenaleyh Secde'i Tilâvet'in tekrarı gerekmez.
·                   Tilâvet Secdesi; kuştan, öğretilmiş maymun­dan ve aksi sedadan duyanlara vacip dağildir.
·                   Ömer N. Bilmen şöyle diyor. “öğretilmiş kuşlardan veya aksi sedadan ve­ya sesleri aksettiren fonograf (kıramafon), teyp ve emsali gibi bir âlet­ten işitilen bir secde ayetiyle Secde'i Tilâvet vacip olmaz”.
·                   Fakat sa­hih görülen bir kavle göre; kuşlardan işitilen secde ayetinden dolayı Tilavet Secdesi gerekir. İşitilen Allah’ın kelamıdır. Doğru olan da budur.
Soru: Kuşlardan, Tûtî kuşunun secde ayetini okuduğunu işiten Zeyd'e T. Secdesi vacip olur mu?                                          
Cevap:  Olmaz.  (Fetavayi Behce)

NURUL İZAH
  
Hangi Hallerde Yer ve

·       Duran geminin yürümesiyle yer değiştirilmiş olmayacağı gibi, secde ayetinin yeri de, bir rek'at içerisinde tekrarlanmasıyla da değişmiş olmaz.
·       Öte yandan;
1.                         Bir yudum su içmekle,
2.                         İki lokma yemek yemekle,
3.                         İki adım yürümekle,
4.                         Bir yere yaslanmakla,
5.                         Secde ayetinin okunduğu yerde oturup kalkmakla,
6.                         İnmekle ve
7.                         Üzerinde namaz kıldığı hayvanın yürümesiyle de yer değiştirilmiş olmaz.
·       Yerini değiştiren bir kimsenin, secde ayetini (yer değiştirmeksizin) bulunduğu yerde okuyan birinden bu ayeti her duyuşunda secde etmesi vacip olur. Aksine, bir yerde farklı okuyuculardan secde ayeti duyan kimsenin mükerrer secde etmesi gerekmez. Doğrusu da budur.

BİLGİ
Belâ ve Sıkıntıları Savmak

İmam Nesefî, el-Kâft  adlı eserinde şöyle diyor:
"Kim bütün secde ayetlerini tek bir mecliste okur da her biri için ayrı ayrı secde ederse; Allah Teâlâ, onun gözünde büyüttüğü önemli sıkıntıları ve başındaki önemli belâları kaldırmaya yetişir ve Allah (CC) bunlara kâfidir."

NURUL İZAH  

ŞÜKÜR SECDESİ 

İmam A'zam'a göre: Mekruh olup,  yapılmaması daha iyidir.
a.                                      Sahibeyn (İmam Yusuf ve Muhammed) ise: Şükür secdesinin bir kurbet (Allah’a yakınlık) olduğunu ve sevabı bulunduğunu söylemişlerdir.

BİLGİ

Nimete Kavuşmak
   
Bir nimete kavuşan veya bir sıkıntıdan kurtulan Müslümanın, şükrünü yerine getirmek maksadıyla Allah rızası için yaptığı secdeye ‘şükür secdesi’ denilir. Peygamber Efendimizin bir şeye sevindiğinde veya sevindirici bir haberle müjdelendiğinde Allah’a şükretmek için secde ettiği rivayet edilmiştir (Ebu Davud,  İbn Mace). 
YAPILIŞI:    Şükür secdesi şöyle yapılır: Kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye varılır, secdede iken tesbihatta bulunduktan sonra Allah’a hamd ve şükür ettikten sonra yine tekbir alarak ayağa kalkılır (İbn Abidin, Reddü’l-Muhtar)
(© 2014 Diyanet - Bilgi Yönetimi ve İletişim Başkanlığı)

BİLGİ
ŞÜKÜR

•   Kişi, zaman çinde çok önemli olaylar yaşar. Kimi zaman tarifsiz sevinçlerin yeşerttiği sonsuz tad ve huzur için, kimi zaman da zarar ve ziyandan kurtulduğu için bir şeyler yapması gerektiğini düşünür. Örneğin: Bu tür durumlarda insan, her şeyin sahibi; hiçbir şeye muhtaç olmayan yaratanı Yüce Allah (cc)'a olan sonsuz şükranlarını sunmak, hamdini, şükrünü ifade etmek ister.
Şükür Secdesinin yapılmasına delil teşkil eden Hz. Ebu Bekir'in şu rivayetidir: "Hz. Peygamber (sas) sevindirici bir haber aldığı zaman yahut kendisine bir müjde verildiği vakit secdeye kapanırdı." (İslâm Fıkhı Ans.)

Yapılışı: Kişi, kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye varır, secdede iken Allah'a hamd ve şükür ettikten sonra yine tekbir alarak ayağa kalkar. Namazdan hemen sonra yapılması mekruhtur. Bilmeyen bir kişi, bu secdeyi namazın bir sünneti veya bir vacibi olarak düşünüp yanılabilir. Ayrıca nafile namaz kılmanın mekruh olduğu vakitlerde; güneş doğarken, güneş tepe noktasındayken, güneş batarken şükür secdesi yapmak yine mekruhtur. (AKN)

Şükür, nimetin çoğalmasına sebeptir. Şükürsüzlük ise nimetin azalmasına ve kıtlığa sebeptir. Yapılan ibadetler, verilen zekâtlar, yapılan hayır ve hasenat her biri birer şükürdür. Kuran-ı Kerimde: “Verdiğim nimetlere şükrederseniz, nimetimi artırırım. Ama nankörlük yapar şükretmezseniz, bilesiniz ki azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim Suresi/Ayet:7)buyrulmakta ve bizi uyarmaktadır.
Her soluk alış verişte Allah’a iki şükür borçlu olduğumuzu unutmamalıyız. Nefes alırken bir nimet, verebilmek ayrı bir nimettir. Böyle olunca, bunca nimetin şükrünü eda etmek mümkün değildir. İnsan bazı sıkıntılara ve yokluklara maruz kalınca hemen nankör düşünmemeli, verilen nimetin çokluğu karşısında secde etmeli ve şükretmelidir. Kazım TEKKOYUN

MÜLTEKA

Geçmiş Namazların Kazası

·                   Kaçan namazlar ile vakit namazları arasında, kaçan namazların kendi aralarında tertip şarttır[1].
1.              Bir kişi, kaçırdığı bir namazı hatırladığı halde farzı kılsa, bu farzı askıda kalarak fasit olur. İmameyne göre kesin olarak geçersiz olur.
2.              Eğer vakti geçen namazı, altı vakit namazdan önce kaza etse, namaz batıl olur.
3.              Eğer altı vakti kılınca, vakti geçen namazı kaza etmezse:
·                                           İmam'ı Âzam'a göre:    Kıldığı altı vakit namaz sahih olur.
·                                           İmameyne göre:  Sahih olmaz.
4.              Vitir namazı da, amel etmek bakımından farz gibidir.

         Vakti geçen Vitrin hatırlanması

·                                          İmam'ı Âzam'a göre: Namazı ifsad edicidir.
·                                          İmam'ı Ebû Yusuf ile İmam’ı Muhammed (R.A.): Namaz geçerlidir.    
5.              Kişi, abdestsiz olduğunu unutarak yatsıyı kılsa, sonra sünnet ve vitri kılsa,     hatırlayınca abdest alır ve yatsıyı yeniden kıldığı için sünneti ve fitri de iade eder.
·                                         İmam'ı Âzam'a göre:  Vitri iade etmez.
·                                         İmam'ı Ebû Yusuf ve İmam'ı Muhammed (R.A.) muhaliftirler. Bunlara göre, vitri dahi kaza eder[2].
     7. Farziyetin batıl olması ile namazın aslı batıl olmaz. İmam'ı Muhammed muhaliftir. Buna göre; namazın aslı batıl olur.

MÜLTEKA

TERTİBİN DÜŞMESİ

1.  Vaktin daralması, unutmak ve kaçırılan namazların altı tane olmasıyla tertip düşer.
2.  Namazların azlık sayısına dönüşmesiyle tertip geri gelmez.
3.  Bir kimseyi, altı veya daha fazla vakit namazı terk ederse ve kalan[3] kazaları bulunmakla beraber vakit namazlarını kılmaya başlasa, sonra, o kimseyi; yeni bir vakit namaz terketse ve bundan sonra bu kaçırdığını hatırlayarak vakit namazını kılsa, bu kıldığı vakit namazı sahihtir.
4.  Aynı şekilde kaçırdığı namazları kaza etse, yalnız bir veya iki farzı kılmasa, bunları hatırladığı halde vakit namazını kılsa sahihtir.
5.  Kasten namazı terkeden kimse, namazın farziyetini inkâr etmediği müddet öldürülmez [4]. 
6.  Farz namazı kıldıktan sonra dinden dönse, sonra vakit içinde Müslüman olsa o farzı iade etmesi gerekir.   
7.  Dinden döndüğü zamanki kaçırdığı namazları kaza etmesi gerekmez.
8.  Farz olduğunu bilmeyerek, küfür diyarında iken Müslüman olduktan sonra kaçırdığı namazların da kazası gerekmez[5]. 

MÜLTEKA ŞERHİ

Geçmiş Namazların Kazası

[1]. Kazaya kalanla vakit namazı arasında tertibe riayet etmek, ashâb'ı tertipten olan bir kimse, bir vakit namazı kazaya kalır ve vakit namazının vakti de girerse, önce geçirdiği namazı kaza edip, sonra vakit namazını kılması şarttır. Zira Peygamber (S.A.V.) Efendimiz. “Güneş battıktan sonra ikindi namazını kıldı, sonra da akşam namazını kıldı.”
Geçmiş namazlar arasında tertibin şart olması, geçmiş namazın altı va­kit olmasıdır. Yoksa altı vakti geçerse şart değil, ancak tertibe ria­yet etmek iyidir. Geçmiş namaz altı vakitten aşağı olduğunda vakitler arasındaki sıra ve tertibe riayetin şartlığı İbni Mes'ud (R.A.)’un rivayet ettiği, Efendimiz'in şu hadisidir: “Hendek Muharebesi günü meşguliyetten dolayı dört vakit namaz geçti. Tâki gecenin yarısı olunca Rasûlüllah (S.A.V.) Hz. Bilâl’e emrettiler. Bilal ezan okudu ve ikamet etti, öğle namazını kıldılar, sonra ikamet etti, ikindiyi kıldılar, ilâ ahiri…” böylece dört vakti sırasına göre kaza etmişlerdir.

[2] Zira bunlara göre Vitir namazı sünnettir. Sünnet ise, vaktin­de eda edilen veya iade edilen farzlarıyle beraber iade edilir. Vakit çık­tıktan sonra farzlarla beraber sünnet kaza edilmez. Ancak sabah na­mazının farzı kazaya kalırsa aynı gün öğleden önce farzıyla beraber kaza edilir.
FETVA                           
Soru:  Birkaç kimse bir kuyudan birkaç gün abdest alıp o abdestle o gün­lerde farz namazlarını sünnetleriyile kılıp, sonra kuyunun suyunun pis olduğu bilinse,  o abdestle kıldıkları namazlar sahih olmadığından o kimseler aldıkları abdestle edâ ettikleri farz namazlarını yenilediklerinde sünnetleri de kaza ederek yenilemeleri gerekir mi?
Cevap:   Sabah namazının sünnetini sabah namazının kazaya kaldığı günün zevalından evvel farzla, beraber kaza ederler, o va­kitten sonra sünnetin kazası ve iadesi gerekmez. Öğlenin sünnetini, öğ­lenin vaktinde kaza vs iade ederler, vakti çıktıktan sonra kaza olunmaz. Diğer namazların sünnetinin kazası gerekmez.(FETAVAYİ BEHCE)

[3]. Burada dikkat edilecek bir noktayı hatırlatmada yarar var: 
Merhum yazar; metinde, namazın Müslümanı terketmesinden bah­sediyor. Müslümanın namazı terk etmesinden değil. Zira Müslüman im­kân dâhilinde namazı terk etmez ve olsa olsa namaz onu terk eder. Böyle beyan etmekle Müslümanın vazifesini zamanında yapacağını ifade ede­rek Müslümana daima hüsnü zanda bulunmak gerektiğini beyan etmiş oluyor. Kazaya kalan namazı borçlu olan kimselerin de kaza etmeleri lâ­zım ve sahihtir.
FETVALAR
Soru:  Zeyd, vârisi Amr'e; “kazaya kalmış şu kadar vakit namazım vardır. Ben öldükten sonra kaza et!”  dese ve ölse, o kadar va­kit namazını Amr (vâris), Zeyd (ölen) için kaza edebilir mi?
Cevap:  Edemez. (Fetavayi Feyziye)

Soru:  Zeyd'in kazaya kalmış namazları olsa, fakat sayısını bilmese, ka­za etmek istediğinde, ne kadar vakit namazı kaza eder?
Cevap:   Zannı galibi kadar kaza eder.        ABDURRAHİM

Soru:  Zeyd, öğle namazını vaktinde kılarken, Amr, bir gün geçirdiği, öğle namazını kaza niyetiyle Zeyd'e uysa, Amr’in böyle yapması doğru olur mu?
Cevap:   Olmaz.  (FETAVAYİ NETİCE)
ÖNEMLİ BİR KONU
Sünnet ve nafile namazların yerine kaza namazlarına niyet etme­yi soranlara ve hatta birçok sakat ve yanlış hükümler yazılmış kitap­lardan da bahsedenlere rastlamaktayız. İşte bu hususu açıklayan hüküm ve kaynakları kısaca nakledelim: Dört mezhep imamının görüşlerini açıklayan “Kitabu l Fıkıh” adlı eserde,  Hanefî bilginlerinin görüşleri şu şekildedir:
·                   Hanefî Fakihleri dediler ki; nafile namazlarla meşgul olmak, acele kılınacak olan kaza namazını nefhy etmez. Ancak evlâ ve sevab olan kaza namazlariyle meşgul olmak ve nafileleri terk etmektir. Fakat revâtib (beş vakit kılınan) sünnetleri ki kuşluk namazı, tesbih namazı, tahyetülmescid namazı, öğle namazından evvel kılınan dört rek'at ve akşam namazın­dan sonra kılınan altı rek'at (evvâbîn) namazı bundan müstesnadır.” MEZAHİBİ ERBAA
·                   Yani, kazaya kalmış farz namazları olan kimseler, beş vakit nama­zın sünnetleri ve yukarda meşruiyyeti açıklanan nafile namazlar, kaza namazları için terk edilmez. Ancak bu nafile ve sünnet olan namazlardan başkalarını kaza namazını kılmak için terk etmek evlâdır.
·                   Dikkat edilirse, meşru ve maruf olan sünnetlerin kaza niyyeti ile terk edilemiyeceği açıkça beyan edilmiş oluyor. Ancak diğer mezhep sa­hiplerinden cevaz veren müctehidler vardır.
·                   Hanefi Mezhebi üzere yazılmış, sağlam kaynaklardan Fetâvâyı Hindiye'de de şu hükümler vardır:
Geçmiş namazlarla meşgul olmak, nafile namazlardan önemlidir. Ancak mâruf olan (beş vakit namazın) sünnetleri, kuş­luk namazı, tesbih namazı, haklarında haberler vârid olan ve belli sûre­ler okunması beyan edilen namazlar müstesnadır (yâni, bu nafile ve sün­netler kaza namazları için terk edilmezler).
Kaza namazları, mescit ve camide kılınmaz. Ancak kendi evinde kaza edilir. Zira namazın kazaya kalması bir mâsiyettir. Mümine ya­kışan günahını başkasını göstermemesidir. (Fetavayi Hindiye)

İbni Ahidin'de de şöyledir:
 “Geçmiş namazları kaza etmek, her ne kadar acele etmek vacip ve gerekli ise de, ailesinin ve kendinin ihtiyaçlarını temin etmek için meydana gelen özürden dolayı tehir etmek caizdir.
·                   Nafileye gelince, Muzmarat isimli kitapta şöyle denilmiştri:
           “Geçmiş namazların kazasını kılmak, nafile namaz kılmaktan üstün ve önemlidir.
Ancak farz namazların sünnetleri, kuşluk namazı, tesbih nama­zı ve haklarında haberler rivayet edilen namazlar ki, tahyetülmescid, ikindiden evvel kılınan dört rek'at ve akşam namazından sonra kılınan altı rek'at (Evvâbin namazı) müstesnadır. Yani, bu sünnet ve nafile­ler, kaza namazı için terk edilmezler. İBNİ ABİDİN
Yukardaki aynı hükümler, Merâkılfelah’ta;     vardır.
Bu nedenle, ehliyetsiz ve cahil kimselerin indî ve aklî izahlarına kulak vermeyip nakil ve kaynaklara bakmak ve bağlanmak en salim yoldur. Ve bu meselenin evleviyet cihetine de dikkat edilmelidir.
·                   Hanefî olan kimselerden, “namazların sünnetleri yerine kaza namazına niyet etmek lâzımdır,” diyenler hatalı yoldadırlar ve in­dî görüşlerden ibarettir. Esaslı ve gerçek kaynaklardan hükümlerin doğru olanlarını illet ve sebepleri ile yukarda arzetmiş bulunuyoruz. Ce­nabı Hak bütün Müslümanları indî gorüşden bahseden cahil ve ehil olmayan kişilere değil, sağlam delil ve kaynaklara tâbi olanlardan eylesin. Âmin
[4] Namazın farziyetini inkâr eden kâfir olur. Binaenaleyh inkâr edenin hükmü mürted hükmündedir. Her kim namazı bilerek ve tenbelliğinden dolayı terkederse fâsıktır. Namaz kılıncaya kadar hapsolunur. Hatta bir kavilde kan çıkıncaya kadar dövülür.                    

[5] Yani Devlet reisleri ve halkı kâfir olan bir memlekette, bir kim­se Müslüman olsa ve namazın farz olduğunu bilmese, uzun zaman dur­duktan sonra namazın farz olduğunu öğrense, bu kimseye, Müslüman olduğu günden beri geçen namazların kazası gerekmez.  Fakat Müs­lüman  memlekette,  Islama giren  kimsenin  Müslüman olduğu vakitten itibaren namazları kılması farzdır. Zira İslâm diyarında nama­zın hükmünü bilen var. Öğrenebilir. Bu sebepten dolayı özür kabul edilmez. 

TERTİB: Ashab'ı tertib: Üzerinden namaz geçmeden buluğ çağından beri namazını kılan ve geçen namazları altı vakit geçmeden kaza eden kim­selerdir.

NURU’L İZAH ŞERHİ

Kaçan Öğle Namazının
ilk Sünnetinin Kazası

1. Âlimler, öğle namazının sünnetinden önce farzını kılan kimsenin, önce bu sünneti kaza edip etmeyeceği ve eğer edecekse son iki rek'at sünnetten önce mi, yoksa sonra mı kaza edeceği konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir:
·                   Bir kısmı hiç kaza edilmeyeceğini, çünkü bu sünnetin öğlenin farzından önce kılınması gerektiği görüşündedirler.
·                   Diğer bir kısmı ise farzdan sonra kılınan iki rek'attan önce kılınması gerektiğini söylemişlerdir.  Çünkü bu sünnetin yeri son iki rekatten öncedir. Nurul İzah yazarının tercihi de budur.
·                   Diğer bir kısmı ise, Âişe Annemizin, "Rasûlullah Efendimiz, öğlenin farzından önceki dört rek'atlı sünneti kaçırdığında, bunu son iki rek'at sünnetten sonra kılardı" tarzındaki haberine dayanarak, söz konusu sünnetin daha sonra kılınacağını ifade etmişlerdir.
2. Öğle namazının bir rek’atını cemaatle kılan kimse, öğle namazını cemaatle kılmış sayılmaz.  Ama bir kimse öğle namazını cemaatle kılacağına dair yemin etse de bu namazın bir rek'atını cemaatla kılsa, yeminini tutmamış olur.
3. Cemaatın fazileti başka, sevabı başkadır. Âlimler, dört veya üç rek'atlı bir namazın bir rek'atını cemaatla kılan kimsenin cemaat sevabını elde edemeyeceği, aynı şekilde iki rek'atına yetişenlerin de cemaat sevabına kavuşamayacakları hakkında ittifak (görüş birliği) etmişlerdir. Öte yandan üç rek'atlı namazların iki rek'atına veya dört rek'atlı namazların üç rek’atına yetişenler hakkında ise âlimler ihtilâf (görüş ayrılığı) etmişlerdir. Bir kısmı, bu gibilerin, birşeyin çoğu tamamı hükmündedir gerekçesiyle,  cemaat sevabına kavuşacağını, diğer bir kısmı ise kavuşamayacağını söylemişlerdir. Ama tamamının sevabı kadar değilse bile yetişebildiği kadarıyla sevaba kavuşulacağında herhangi bir ihtilâf yoktur.


eL İHTİYAR

Geçmiş Namazları Kaza

 

1.  Geçmiş namazlar, hatırlandıkları zaman, yolculukta olsun, yerleşik olsun geçtiklerine göre kaza edilirler.
2.  Geçmiş namazlar kaza edilirken Tertibe, yani sıraya göre kaza edilirler. Tertip: Unutmak, vakit namazının geçme korkusu ve beş vakit namazdan fazla namazın kazaya kalması ile bozulur. Tertip, bozulunca da bir daha geriye gelmez.                                                    
3.  Geçmiş namazlardan kaza edilecek olanlar, beş vaktin farzla­rı ve vitir namazıdır. Sabah namazının sünneti farzı ile beraber kazaya kalmışsa kaza edilir. Öğle namazının ilk sünneti de kendi vakti içerisin­de farzdan sonra kaza edilir.

NURUL İZAH  

Tertib Ne İle Düşer
Şu üç şeyden biriyle
Tertib (Sıra gözetme gereği) ortadan kalkar

1. Kaçırılan namazların hepsini kaza etmeye ve vakit namazını kılmaya yetmeyecek kadar vaktin daralmış olmasıyla sıra gözetme (Tertip) düşer [1].  Bu konuda öne sürülen görüşlerin en doğrusu budur.
2. Üzerinde bir kaza namazı borcu olduğunu unutmakla sıra gözetme (Tertip) düşer.

3.Vitir hariç, kaçırılan namazların altıya ulaşmasıyla tertip ortadan kalkar.  Çünkü her ne kadar vitir namazında da sıra gözet­mek gerekliyse de, vitir, sıra gözetme gereğini ortadan kaldır­maz. Kaçırılan namazların azaltılmasıyla ve eskiden kazaya kalmış altı vakit namazın (unutulmasının) ardından bir yenisinin daha kılınmasıyla Tertib (sıra gözetme gereği) yeniden gündeme gelmez. Bu iki hususta öne sürülen görüşlerin en doğrusu budur.
. Kaçırdığı bir namaz hatırında iken, vitir de dâhil herhangi bir farz namazını kılan kimsenin kıldığı bu farz namazı şarta bağlı olarak bozulur.
. Ama hatırında bulunan terkedilmiş namazdan sonra kıldığı beşinci farzın vakti de çıkınca, terkedilmiş namazlar hükmen altıya ulaşacağından kıldığı bütün bu namaz­lar bozulmuş olmaktan çıkar, yani beşinci farz namazın vakti çıktıktan sonra terkedilmiş namazın kaza edilmesiyle kılınan bu beş farz namaz bozulmuş olmaktan kurtulur. 
. Eğer beşinci namazın vakti çıkmadan evvel terkedilmiş namaz kaza edilirse, daha evvel (kılınamayan namaz) hatırında iken kıldığı namaz, farz olma özelliğini[2] kaybederek nafile olur.
. Kaçırılan namazların çok olması halinde, kaza edilmek istendiğinde, bunların belirtil­mesi gerekir. Kolaylık olması bakımından: Örn. “kılamadığım ilk (veya son) öğle namazının kazasına,” diye niyet edilir.
. Öte yandan, iki yıllık Ramazan orucunun kazasında da birbirinden farklı iki doğrulayıcıdan (ki Zeyla'î belirtmenin gerekliliğine, el-Hulâsa ise gereksizliğine işaret etmiştir) birinin (görüşü doğrultusunda) niyet edilir.
. Dâr-ı Harb'de İslâm'a girenler, şer’i emirleri bilmediklerin­den namaz ve oruçları kaza etmezler.
------------------------------------
 [1]. Bu sebeple tertibin düşmesindeki hikmet şudur: Kılınamayan namazlarla vakit namazları arasında tertibe riayet edildiğinde (yani sıra gözetildiğinde) vakit namazının kerahet vaktinde (kılınması) icâb eder, dolayısıyla da bu namaz noksan olur. Hâlbuki şer’i yönden bir farzın noksansız olarak edası istenmektedir.
[2]. Kılınan namaz, namaz olmaktan çıkmaz, sadece farz olmaktan çıkarak nafile namaza dönüşür.

MÜLTEKA
Cenaze Namazı

1.   Ölünün üzerine namaz kılmak farzı kifâyedir.
2.   Cenaze namazının şartı
       a. Ölünün Müslüman olması,
       b. Temiz (yıkanmış) olmasıdır[1].

3.   Ölen Kişinin Namazını Kim Kıldırır:
      a.  İnsanların derece bakımından imamette geçmeye en layık olanı sultandır.
      b.  Bundan sonra kadıdır.
      c.  Bundan sonra sağlığındaki kendi mescidinin imamıdır.
      d. Sonra en yakın velisi. Ancak baba, bu sıralamadan müstesnadır; zira ölünün babası:
Ölünün oğlu üzerine taktim olunur. Velinin başkasına izin verme hakkı vardır.
4. Eğer izin verilen kimselerden (ki bu izin verilenler: Sultan, kadı, mahalle imamı ve veli)  başkaları cenaze namazım izinsiz kılsalar, velî isterse, namaz yeniden kılınır. (Velinin namazından sonra) veliden başkası tekrar kılamaz.
5. Cenaze, üzerine namaz kılınmadan defnedilse, cesedin çürüyüp dağılmadığı sanıldıkça kabri üzerinde çıkarılmadan namaz kılınır[2].
6. İmam, erkeğin ve kadının göğsü hizasında durur. Bir kere tekbir (iftitah tekbiri) alır ve sonra süphâneke okunur. Bundan sonra ikinci defa, elleri kaldırmadan tekbir alınır. Nebi (A. S.) üzerine Salevât'ı Şerife(Salli / Bârik) okunur. Bundan sonra üçüncü defa tekbir alınır. Kendisi için, ölü için ve bütün Müslümanlar için dua eder. Sonra dördüncü tekbiri alıp peşinden selam verilir.
7.  Eğer, İmam beş kerre tekbir alsa, cemaat, beşinci tekbirde imama tâbi olmaz.
8.  Cenaze namazında kıraat ve teşehhüt yoktur. Birinci tekbir hariç elleri kaldırmak da yoktur.
9.  Çocuk için istiğfar olunmaz. (Üçüncü tekbirden sonra ki duada) şöyle der: “Allahım! Onu bizim için önden giden bir ecir yap! Onu, Ahiretimiz için devamlı ecir yap! Onu bize şefaat edici ve şefaatı kabul edilmiş yap.” denir.
10. Bir kimse imamın tekbirinden sonra gelse, imam ikinci tekbiri ala­na kadar bekler, tekbir almaz. İmam tekbiri alınca, imam ile beraber tekbir alır. İmam'ı Ebû Yusuf “İmamın tekbirinden sonra cenaze namazına gelen kimse, imamın tekbirini beklemeyip, iftitah tekbirinde bulunan kimse gibi tekbir alır.” dedi.
11. Yerde kılmaya muktedir olan kimse cenaze namazını,  bir şeye binili olduğu halde veya özürsüz oturucu olduğu hal­de kılması, istihsânen  (Güzel bulmak. Bir şeyin iyi olduğu kanaatında bulunmak. Beğenilmek.) caiz değildir.
12. Eğer, cenaze mescitte olursa, cemaatin mescit içinde cenaze namazını kılması mekruhtur. (İmamı Şafi Hazretlerine göre mekruh değildir.)
13. Eğer (cenaze mescitten) dışarda [3]olursa (mekruh veya mekruh olmamakta) fukaha ihtilâf etmişlerdir. 
14. Cenaze mescitten dışarı olup, imam ve cemaatin bir kısmı da dışarda cenaze ile beraber bulunup, diğer bir kısım cemaatte mescitte olur ve saflarda muttasıl olursa, cemaatle mescitte cenaze namazı kılmak mekruh değildir).
15. Bir aza üzerine namaz kılınmaz. Kayıp bir ölü üzerine de namaz kılınmaz.
16. Doğumda hayat belirtisi gösteren çocuk yıkanır, isim verilir ve üzerine namaz kılınır, eğer böyle değilse -seçilen fetvada- sadece yıkanır ve bir beze sarılarak defnedilir. Üzerine namaz kılınmaz[4].
17. Gayri Müslim olan anne ve babasından biriyle esir edilen çocuk ölse, üzerine namaz kılınmaz, ancak anne babasından biri veya (sabi) İslâmiyeti kavrayıp Müslüman olursa veya (baba ve anasından) bi­risi kendisi ile beraber esir olunmazsa, İslama girmiş olduğu hükmolunur. Yıkanır ve namazı kılınır.
18. Müslümanın, bir kâfir yakını ölse, onu necasetin yıkandığı gibi yıkar ve bir bez parçasına sarar ve bir çukura atar veya kendi dindaşlarına verir. Onun için İslami merasim yapılmaz[5].

  
Cenaze Namazı [1].

Muhtar olan görüşe göre, hasta ayakları kıble tarafına uzatılarak sırtüstü yatırılır. Başını biraz yükseğe kaldırılmakla yüz de kıbleye dönmüş olur.  Zira fukahânın be­yanına göre böyle yatırılırsa, ruhun çıkması kolay olur.
a. Sekâret halinde olan hastaya babası, kardeşleri ya da dostları Kelime'i Tevhid /Kelime'i Şehâdet telkin etmelidirler. Fakat bu telkin haydi beraber söyleyelim sen de: “DE” veya “SÖYLE” şeklinde emir edilerek olmamalıdır. —Zira Allah (C.C.) korusun- hastalığın verdiği ızdırapla bel­ki “DEMEM” sözünü söyleyebilir.
b. Binaenaleyh, hastanın yanındaki Müslüman kimse “Lâilâhe îllâllah Kelime'i Teyhid'i yüksek sesle söyler, bu sözü duyan hasta da aynı şeyi söyler, dolayısıyle belki bu şekilde  hastaya, bu mübarek söz hatırlatılmış olunur.
Ölünün defninin acele olması hakkında, Râsûlü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Mevtalarınızın defninde acele ediniz. Zira eğer mevta hayırlı ise kendisini mekânına ulaştırın, şayet şerli ise, ehli cehennemi (içinizden) uzaklaştırın.”

c. Rasulüllahın  (S.A.V.) bu Hadis'i Şerif gibi pek çok sözlerinde mevtaların acele defnedilmesini beyan ederken, şimdiki bir takım insanlar çeşit­li sebeplerden dolayı,  mevtalarının defnini tehir ediyorlar. Bu adamlar, mevtalarına zanlarınca iyilik ediyorlar, vah yazık zavallılara ki; bunların bazıları ölüleri için Hıristiyan âdeti olan çelengi getirip merasimlerle ölü­lerini kaldıran sapıklara benzemektedirler. Zarurî haller müstesnadır.

Cenaze yıkama ile İlgili Fetva:
Soru: Hind bir gemide öldü.  Hind'i yıkayacak kadın yok. Gemide Hind'in zevci Zeyd, damadı Amr ve bir de oğlu Bekir var. Hind'e, bunlardan hangisi teyemmüm ettirir?
Cevap:  Oğlu Bekir.  (FETAVAYI BEHCE)  
İLGİLİ FETVA
Soru: Ölüyü yeşil elbise ile kefenlemekte bir beis var mıdır?
Cevap:  Yoktur, fakat müstehap olan beyaz elbise ile kefen­lemektir. (FETAVAYI BEHCE)  

Erkeklere hayatında ipekli elbise giymek yasak olduğundan ipekli ile kefenlenmeleri caiz olmaz. Ancak kadınlar için caizdir.
Beyaz kefen  imanın  alâmetidir.  Beyazdan başka renklerle  kefenlenirse   caizdir.   Fakat   beyazla  yapmak  daha  sevap  ve sünnete uygun olanıdır.
İLGİLİ FETVA
Soru: Çözgüsü ipek olan elbise ve benzerleri ile erkek kimsenin ölüsünü ke­fenlemek caiz mi?
Cevap: Caiz değil. Olmaz.    (FETAVAYI BEHCE)

Soru:  Fakir olan küçük Zeyd, öldüğünde teçhiz ve tekfini babası Amr’ın üzerine lâzım olur mu?
Cevap: Olur.        (FETAVAYI BEHCE)  

Soru: Ölen Zeyd'in terekesinden  (mirasından)  maruf (belli) mikdarla teçhiz ve tekfini görülmeden borçları ödenir mi? 
Cevap: Teçhiz ve telefini takdim olunur. (FETAVAYI BEHCE)  

Soru: Ölen Zeyd'in teçhiz ve tekfini yapılmadan mirasçıların mirasını paylaşmaları caiz olur mu?
Cevap: Önce teçhiz ve tekfini yapılır. (FETAVAYI BEHCE)

Soru: Zengin Hind öldüğünde, teçhiz ve tekfini kendi malından değil de, efendisi Zeyd'in malından olur mu?  
Cevap: Olur. (HAMİŞİ BEHCE)

Soru: Efendisi olmayan Hind, yabancılardan Amr'in evinde misafirken, aniden ölse ve öldükten sonra Amr, Hind'in mirasçılarının ve hâkimin izni olmadan Hind'in teçhiz ve kefenlenmesine kendi malından harcasa, Amr masrafını Hind'in mirasçılarından alabilir mi?
Cevap: Alamaz.

MÜHİM FETVA
Soru:  Hind ölüp karnında çocuk hareket edince, babasının sol taraftan karnını yarıp çocuğu çıkarması caiz olur mu?
Cevap:  Olur. (FETAVAYI ABDÜRRAHİM) 

Cenazenin teçhiz ve tekfini (donanım ve kefenlenmesi) farzı kifâye olduğu gibi namazını kılmak ta farzı kifâyedir ve farzı kifâyeliği İcma'ı Ümmet'le sabittir.
Ce­naze Namazının kılınması hususunda Kur'ân'ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur: “Onlara duâ et (Namazlarını kıl)” Tevbe sûresi âyet: 103.

Hadis'i Şerif de de: Her iyi ve kötü üzerine namaz kılın.” Mealinde Peygamber emri varid (ulaşan, söylene gelen) olmuştur. Farzı kifâye olması ise, borçlu bir ölü hakkında: “Arkadaşınızın üzerine (cenazesine) namaz kılın.”  Mealindeki mü­barek sözü ile sabittir ki; eğer,“farzı ayn” olsaydı kendileri de terk etmeyip kılarlardı.  Cenaze namazı bu ümmete mahsus ibadetlerdendir.
Cenaze namazının münkiri, tekfir olunur. (CENAZE NAMAZINI İNKÂR ETMEK KÜFRÜ GEREKTİRİR.)    
 Bu  şartlardan  başka  şunların da  olması lâzımdır: 
1.  Ölünün ta­mamı veya vücudunun çoğu duruyor olmak,
2.  Ölünün cemaatın önünde ol­ması,
3.  Cenaze namazını kılan kimse özürsüz binici veya oturucu olmaması, 
4.  Cenazenin yere konmuş olması gerekir.

Soru: Namazı terk edici olan Müslüman Zeyd ölse, Zeyd'in namazı kalı­nır mı?
Cevap: Kılınır. (FETAVAYI ABDÜRRAHİM) 

İslâm dinî milletin umumî  ve manevî toplantılarında Müslümanların güvenini sağlamak, aynı zamanda hayır dualarını almak için Cuma ve Cenaze namazlarında Sultanın   (Devlet Reisinin) veya onun vekili olan Vali ve benzer kişilerin hazır bulunmaları ve bizzat onların bu vazifeleri imam olarak yapmaları İslâmın önem verdiği bir konudur.
Fakat bu görevi yapacak kimseler bilmez veya tenezzül etmez ve Cenaze namazına iştirak dahi etmediği gibi karşıdan seyir eder ve Hz. Allah'ın Meleklere: “Âdem’e secde edin.”  diye tazim emrini buyurduğu zaman melekler derhal secdeye vardıklarında içlerinde onlan fakat yaratılışı başka olan İblisin dikildiği gibi huzurdan uzak olanlar da olursa,  ölülerine dahi iyilikten uzak olan böyle insanlardan di­riler bir şey bekleyemez.
İslâm, Mahalle imamına bu hakkı verirken bazı kimseler uzak yerlerden imam getirirler veya vasiyet ederler. Bunların, bu gibi hareketlerinin doğru olmadığı açıktır.
İLGİLİ   FETVA
Soru: Bir ölünün namazında, Büyük İmam - Devlet Reisi, Vali, o beldenin kadısı (Müftüsü), Divan vekili ve kadının vekillerinden hiçbiri bulunmayıp, ölünün, mahalle imamı Zeyd hazır iken başka mahalle imamı Amr, o ölünün namazını kıldırmak istese, Zeyd (Mahalle imamı) Amr (başka mahallenin imamını)’ı men edip kendi kıldırmaya yetkili olur mu?                            
Cevap: Olur.  (FETAVAYI BEHCE)

ÖNEMLİ BİR FETVA
Soru: Cenaze namazında Zeyd, ayağını ayakkabısından çıkarıp üstüne koyma­yıp sadece ekserisini çıkarıp kıldığı cenaze namazı sa­hih olur mu?
Cevap: Ayakkabısında yahut mekânda pislik yoksa olur. Eğer, ayakkabısında yahut mekânda pislik varsa, geniş ise olur. Dar ise, olmaz. Esah olan ayağını çıkarıp üstüne koymaktır. (FETAVAYI ABDÜRRAHİM) 
Soru: Bir ölünün namazını kıldırmaya Cuma kıldıran imam ile mescitte namaz kıldıran imamdan hangisi evlâdır?
Cevap: Cum'a namazı kıldıraln imam evlâdır.   (FETAVAYI FEYZİYE)

Soru: Mahalle imamı olan Zeyd, cenaze namazı kıldırmaya yetkili ise, ölü hazır olduğunda cenaze namazını, Zeyd'in izni olmadan Amr kıldırırsa, cenaze namazı caiz olur mu?
Cevap: Olur. Fakat mahalle imamı beraber kılmadı ise, namazı yeniden kıldırma yetkisi vardır.    (FETAVAYI BEHCE)           
[2] Zira Peygamberimiz   (S.A.V.)   Efendimiz  Ensar'dan  bir  kadı­nın kabri üzerine namaz kıldılar. Asıl olan yıkandıktan sonra böyledir. Yıkanmadan kabre konduktan sonra  hatırlanırsa  çıkarılır,  yıkanır ve namazı kılınır. Fakat üzeri toprakla örtüldü ise çıkarılmaz ve namazı hususunda ihtilâf vardır. Bazı fukâha kılınır, bazıları da namaz sakıt olur demişler.
İLGİLİ FETVA
Soru: Zeyd öldüğünde yıkandıktan sonra namazı kılınmadan defn olun­sa, kabri üzerinde namaz kılmakta beis var mıdır?
Cevap: Koktuğu zan olunmazsa, sorun yoktur.   (FETAVAYI FEYZİYE)

[3].  Yani cenaze ve imam mescitten dışarda olur, cemaat mescitte olursa kerahattir. Ve cenazeyi camii şerifin içine alarak namazını kıl­mak da mekruhtur. Bundan da Mescid i Haram müstesnadır. Aynı zamanda cenaze namazları için özel yapılan yerler ve mescidlerde kıl­mak kerahat değildir. Hatta şiddetli yağmur yağdığında cenaze cemaat­la kılınan mescit içine dahi alınabilir. Böyle zaruri hallerde kerâhatlik kalkar.
Cenaze namazını kabristanda kılmak da iyi değildir.  Zira Hz. Ali ve îbni Abbas (R.A.) Efendilerimizin bunu kerih gördüklerini, İmam’ı Âzam Hazretleri nakletmişlerdir. Bununla beraber kılınırsa caizdir ve olur.
[4]. Çocuk dünyaya geldiği sırada hayatta olduğu bilinirse, ismi konarak telkinden başka diğer dinî vazifeler büyük Müslümana yapıldığı gibi yapılır. Fakat ölü olarak doğan çocuk yıkanır, kefenlenir ve namazı kılınmadan gömülür.
İLGİLİ    FETVA
Soru: Vücudu belli olan ve ölü olarak düşen çocuk için namaz kılmak gerekir mi? 
Cevap: Gerekmez.  (FETAVAYI İBNİ NÜCEYM)
[5]. Böyle olan cenazelerin yıkanmasında sünnete uyulmadan bir paçavra yıkar gibi yıkanır. Fakat ölen kimse mürted olursa yakın­ları dahi yıkamadan, rastgele bir çukura gömülür.

MÜLTEKA

Cenazenin Taşınması, Kabre Konması
Kabirlerin Yapımı vs. İlişkin Bilinmesi Gerkenler
1. Cenazeyi dört kimsenin yüklenip götürmesi sünnettir.
2. Cenaze­nin sağından başlayıp ön tarafını sağ omzuna kor, sonra cenazenin arka tarafını sağ omzuna kor, sonra ön tarafı sol omzuna kor, son­ra arka tarafı sol omzuna kor.
3. Ölüyü götürürken sarsmadan, koşarak değil de süratli bir şekilde götürürler.
4. Cenazenin arkasında yürümek efdaldır.
5. Kabrine vardıklarında, ce­nazeyi indirip kabrine koymadan oturmak mekruhtur.
6. Kabir kazılır ve Kıble tarafa sapma yapılır. Ölü kabre kıble tarafından konulur. Ölüyü koyan kimse “Bismillah ve alâ Milleti Resûlüllâh” der.
7. Kadının kabri, (seccade, bez gibi şeylerle) örtülür.
8. Er­keğin (kabri) örtülmez.
9. Ölü, kıble tarafına döndürülür.
10. Kefenin uçlarındaki düğümler çözülür.
11. Ölünün üzeri kerpiç veya kamış benzeri şeylerle kapatılır. Tuğla ve ağaçla kapatmak mekruhtur.
12. Üzerine toprak itilir. Kendi toprağından başka toprak almak mekruhtur.
13. Kabir hörküçlenir (yerden bir karış veya az daha yüksel­tilir). Kabir, dörtgen yapılmaz.
14. Kireç, tuğla ve ağaçla kabrin üzeri­nin yapılması mekruhtur[1].
15. Zaruret olmadıkça iki kişi bir kabre gömülmez. 
16. Ölü kabrinden çıkarılmaz. Ancak, araziye el konularak alınmışsa çı­karılır.
17. Kabre basmak, üzerine oturmak, kabir üzerinde uyumak ve kabir yanında namaz kılmak mekruhtur[3].

MÜLTEKA ŞERHİ

Cenazenin Taşınması, Kabre Konması

[1]. Zira Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz “Mü'minin kabri üzerine yağan yağmurların damlası ve rüzgârların sesi günahlarının kefaretidir” mealindeki sözüyle gerçeği beyan etmiştir.

Soru:   Bir ölü kendi beldesinden başka yerde defnolunduğunda o ölünün akrabaları ölüyü çıkarıp kendi beldelerine nakletmeleri caiz olur mu?
Cevap:   Olmaz.  (Feteva Îbni Nüceym)
[2]. Kabirlerin üzerinden giderken Kur'an'ı Kerim okunur, tesbih, tahlil ve Salevâtı şerife getirilir. Kabirlerin çiğnenmesinde beis yoktur.

BİLGİ

Cenaze Namazında Dualar 

Cenaze Namazında Şu Dualar Okunur: "Allâhümma'ğfir lihayyinâ ve meyyitinâ ve şâhidinâ ve gaibinâ ve zekerinâ ve ünsânâ ve sagırinâ ve kebîrinâ. Allâhümme men ahyeytehû minnâ fe ahyihî ale'l-İslâm ve men teveffeytehû minnâ fe teveffehû ale'l-iman. Ve hussa hâze'l-meyyite bi'r-ravhi ve'r-râhati ve'l-mağfireti ve'r-rıdvân. Allâhümme in kâne muhsinen fe zid fî ihsânihî ve in kâne müsîen fe tecâvez anhü ve lakkihi'l-emne ve'l-büşrâ ve'l-kerâmete ve'z-zülfâ, bi rahmetike yâ erhame'r-Râhimîn"

Anlamı: Allahım! Dirimizi, ölümüzü, burada bulunanlarımızı bulunmayanlarımızı, erkeğimizi kadınımızı, küçüğümüzü büyüğümüzü mağfiret buyur, bağışla. Allahım! Aramızdan yaşatacaklarını İslâm üzere yaşat, öldüreceklerini iman üzere öldür. Şurada duran ölüye, kolaylık ve rahatlık ver, onu bağışla. Bu kişi, iyi bir kimse idiyse sen onun iyiliğini artır. Eğer kötü davranmış, günahkâr bir kimse idiyse, sen rahmet ve merhametinle onları görmezden gel. Ona güven, müjde, ikram ve yakınlık ile mukabele et. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allahım.

Ölen Kişi Çocuk Gibi Mükellef Olmayan Bir Kimse İse:
Duadaki “ ve men teveffeytehû minnâ fe teveffehû ale'l-iman.” (Öldüreceklerini iman üzere öldür.), Cümlesi yerine: “Allâhümme'c‘alhü lenâ feratan, Allâhümme'c‘alhü lenâ ecren ve zuhran, Allâhümme'c‘alhü lenâ şâfi‘an müşeffe‘an.” (Allahım! Sen onu bizim için önden gönderilmiş bir sevap vesilesi yap, ecir vesilesi ve âhiret azığı eyle, onu bize şefaati kabul edilen bir şefaatçi eyle!) diye dua edilir.
Ölen Kişi Kadın İse:
Duanın ana metni ve anlamı aynı kalmak üzere, duadaki… “Ve hussadan” sonraki zamirler kadın yerini tutacak şekilde şöyle değiştirilir: Ve hussa hâzihi'l-meyyite bi'r-ravhi ve'r-râhati ve'l-mağfireti ve'r-rıdvân. Allâhümme in kânet muhsineten fe zid fî ihsânihâ ve in kânet müsîeten fe tecâvez anhâ minha ve lakkiha'l-emne.
KAYNAK:  (Türk Diyanet Vakfı Sitesinden Yararlanılmıştır - akn.)

MÜLTEKA

Şehit [1]

a. Savaş meydanında ölen veya
b. Asilerin - yol kesenlerin, eşkıyanın öldürdüğü veya
c. Savaş meydanında ölüp üzerinde yara izi bulunan veya
d. Hat veya bir diyet dolayısıyla değil de zulmen bir Müslüman tarafından öldürülüp katledilen kimseler şehittir.
•     Şehit, kefenlenir ve üzerine namaz kılınır[2]. Yıkanmaz, kanı ve elbisesi ile defnedilir. Ancak kefen cinsinden olmayan kürk, aba, mest ve silah gibi şeyler üzerinden çıkartılır.  Sünnet olan kefene riayet etmek için üzerindekiler artırılır veya eksiltilir.
•     Eğer öldürülen; çocuk, deli, cünüp, hayızlı ve nifaslı ise, İmamı Azam’a göre, yıkanır. İmameyn yıkanmaz, diyor.
•     Eğer şehirde zulmen, kasden öldürüldüğü bilinmeyen ölü ise yıkanır.
•     Aynı şekilde eğer yemek, içmek ilaçlanmak, satmak, almak veya İmamı Yusuf’a göre; bir günün ekseri vaktinde yaşaması durumlarında yine yıkanır. Veya üzerinden, aklı başında olduğu halde bir namaz vaktinin geçmesiyle veya çadırda korunmasıyla veya canlı olarak savaş meydanından nakledilmesiyle veya İmamı Yusuf’a göre; mutlak bir vasiyyet etmesiyle yine yıkanır. (Bu durumda şehid hükmünde değildir.)
İmamı Muhammed derki, Ahiretle alakalı bir iş vasiyyet ederse yıkanmaz. (Bu durumda şehit hükmündedir.)
•     Her kim hadd veya kısastan dolayı öldürülmüşse yıkanır ve üzerine namaz kılınır[3].
Her kim asi veya yol kesici olduğu için öldürülürse yıkanır, fakat üzerine namaz kılınmaz[4]. Denildi ki,
a. Namazı kılınmadığı gibi yıkanmaz da. (İslam hükmüne baş kaldırdığı için.)
b. Ebu Yusuf’un hılafına, kendisini öldüren kişi üzerine namaz kılınır[5].

MÜLTEKA ŞERHİ 

Şehit

FETVALAR
Soru:  Müslüman olan Zeyd'in Hıristiyan hanımı Hind'i, hâmile olup öl­düğünde Müslüman kabirlerine mi defnolunur, yoksa kâfirlerin kabir­lerine mi?
Cevap:   Utbe "bin Âmr (R.A.) kavli üzere yalınız başına bir yerde defnolunmak daha uygundur.

Soru:  Bu surette Hind'in yıkanması caiz olur mu?
Cevap:   Necis elbise ile yıkanıp ve bir miktar bezle sarılıp bir çu­kura bırakılmasında sakınca yoktur. (FETAVAYİ BEHCE) 

Soru:  Müslüman olan Zeyd'in hâmile olmayan Hıristiyan hanımı Hind ölse, Hind Müslümanların kabrine mi defnolunur yoksa kâfirlerin kab­rine mi?
Cevap:  Kâfirlerin kabrine defnolunur. (Fetavayi Feyziye)

Soru:  Müslüman olan Zeyd'in Hıristiyan hanımı Hind, hâmile iken ölse, beraberinde ölen Müslüman çocuk üzerine namaz kılınır mı?
Cevap:   Kılınmaz. (Fetavayi Feyziye)

Soru:  Mürted olarak katlolunan Zeyd'i, kâfirler kendi kabirlerine gömmek üzere isteseler, verilmesinde beis var mıdır?    
Cevap:   Vardır.    (Fetavayi Feyziye)

Soru:  Eşkıyadan olan Müslüman Zeyd, muharebe esnasında öldürülse,  yıkanıp namazı kılınması gerekir mi?
Cevap:  Gerekmez.    (FETÂVAYI NETİCE)
·       Yol kesici eşkıya da, diri olarak yakalandıktan sonra öldürülse ne yıkanır ne de namazı kılınır, hiçbirisi yapılmaz.
MÜRTED: Lügatte, her hangi bir şeyden dönücü manasınadır.
Şer'i Istılahta: İslâm dininden dönen ve çıkan kimsedir. Rüknü, imandan sonra diliyle küfür kelimelerini söylemektir.
Sıhhatinin şartı:  Küfür kelimesini söyleyenin akıllı ve zor­lanmadığı halde isteyerek söylemiş olması lâzımdır. Binaenaleyh bu şart­lar dâhilinde küfür kelimesini söyleyen kimse mürted olur.

Soru:  Zeyd'in mubah olan yerde kendisi için çukur kazdığı kabre, Amr kendi  ölüsünü Zeyd'in  izni  olmadan  defnetse, Zeyd  o ölüyü o kabirden çıkarttırmaya kadir olur mu?
Cevap:   Olmaz. Çukuru kazana kıymeti verilir.  (Feteva Îbni Nüceym)

Soru: Hind ölüp kabre karnındaki çocukla gömülse, Zeyd rüyasında Hind'in: “Karnındaki çocuğu alın,”  dediğini görmüş olsa, bu nedenle Hind'in kabrinin açılması doğru olur mu?
Cevap:  Olmaz.  (Feteva Îbni Nüceym)

·       Rahminde çocuk olan kadın ölür ve çocuk harekette bulunur ise, kadının karnı sol tarafından yarılır ve çocuk alınır.
·       Müstehap olan; ölen ve öldürülen, öldüğü veya öldürüldüğü mekân ve memleketin Müslüman kabirlerine gömülmelidir. Başka yere götürülmemelidir.

Soru:  Zeyd, başka kazada ölen Hind'i götürüp kendi kazasında gömerse ne olur?
Cevap:    Beis yoktur,  (Fakat terk etmek evlâdır).   (ABDURRAHİM)

[1]. Şehide şehit denmesinin sebebi; Melekler, ölümüne ve cennetle müjdelendiklerine şahit olduklarındandır. Binaenaleyh Allah (C.C.) yolunda ölen ve öldürülen kimselere Şehit denir.
Şehitlerin ehli Cennet olduklarına şahit olan Âyet'i Celiyleden bir tanesinin meali şöyledir: “Allah (C.C.) yolunda öldürülmüş olanlar için ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler. Fakat siz anlamazsınız.” Bakara Suresi, Ayet: 154.

[2]. İmam'ı Şâfi'î Hazretleri,  şehit üzerine namaz  kılınmaz  diyor. Sebebi  de,   kılıç   onun   günahlarını   mahvetmiştir.   Binaenaleyh  dua  ile şefaat ve merhamet ve Rahmet temennisine lüzum yoktur buyuruyor.
·       Bizim mezhebimize göre ise, iyi ve şerefli olduğunu izhar eden şehidin namazı kılınır. Şehide, namazın kılınması daha evladır.
·       (Hanefi mezhebinin âlimlerinin görüşlerine ve dayandırıldığı delillere göre: Şehidler elbiseleri ile kefenlenir, üzerine namaz kılınır. Akn )

Soru:   Zeyd, vatanı olan beldesinden sefer müddeti olan  (18 saatlik) uzak diğer bir memlekete gidip, orada garip olarak ölse, Zeyd şehitlik mertebesine nail olur mu?
Cevap: Olur. (FETAVAYİ BEHCE) 

[3] Buradaki Had: Şarap içene, iftira edene şahitlerle isbat edi­lir veya kendileri ikrar ederlerse seksener (80 er)  değnek vurulur. Zina eden bekâr erkek ve kadına,  İslâmdaki cezası yüzer (100 er) değnek vurmaktır.  Binaenaleyh bu hat yapıldıktan  sonra ölürse demektir.

Kısas ise:  Haksız ve suçsuz yere birisi diğerini öldürürse, onun da aynı şekilde öldürülmesine denir.
İşte bu gibi sebeplerden dolayı ölenlerin cenazesi yıkanır ve namaz­ları kılınır. Zira Allah (C.C.)'ın hakkı icra edilmiş, dolayısiyle İslâmm hükmü üzerlerinde görülmüş ve temizlenmiş demektir.

[4]. Âleme ibret olması için böyle kimselerin namazı kılınmaz ve hat­ta yıkanmaz.

FETVA
Soru:  Yol kesici ve eşkıya olan Müslüman Zeyd, yakalanıp asılsa veya katlolunsa, Zeyd'in yıkanıp cenazesinin namazı kılınır mı?       
Cevap: Ne yıkanır ve ne de namazı kılınır.  (FETAVAYİ BEHCE) 

Soru:  Eşkıya olan Müslüman Zeyd, savaş sırasında öldürülse, Zeyd'in yıkanması ve namazının kılınması gerekir mi?
Cevap: Gerekmez. (Fetavayi Feyziye)

[5]. Soru:  Bilerek (aklı ererek) kendisini asan ve katleden Zeyd'in yıka­nıp namazı kılınması gerekir mi?
Cevap:  Gerekir.    (FETAVAYİ BEHCE) 

Soru:  Kendini öldüren kimsenin yıkanıp namazını kılmak caiz olur mu?
Cevap:   Olur (Feteva Îbni Nüceym)

·       Bilerek ve zulmen suçsuz yere anasını ve babasını öldüren kimse­nin namazı kılınmaz. Bilerek sözü ile hata ederek öldürenin ve zulmen sözü ile de, baba­sı veya anası eşkiya veya kâfir olduğu halde Müslümanlarla çarpışır­ken babasını veya anasını öldüren kimseler çıkarılmıştır. Zira böyle sebeplerden dolayı baba ve anasını öldürenin namazı kılınır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder