15 Haziran 2015 Pazartesi

MÜLTEKA 7*


İÇİNDEKİLER

MÜLTEKA:   Teravih Namazı
MÜLTEKA ŞERHİ: VİTİR
El-İhtiyar: Teravih
Nuru’l İzah:  TERAVİH
GÜNEŞ TUTULMASI NAMAZI
YAĞMUR İSTEME DUASI VE NAMAZI
KORKU NAMAZI
HASTANIN NAMAZI
YOLCU
UZANTI NEDİR
NAMAZI KISALTMANIN HÜKMÜ
NE ZAMAN İKAMETE NİYET DOĞRU OLMAZ
VATAN ÇEŞİTLERİ
AYAKTA KILABİLECEK 
DURUMDAYKEN NAFİLEYİ OTURARAK KILMAK
BİNEK HAYVANI ÜZERİNDE VEYA YÜRÜYEREK
NAMAZ
FARZ VE VACİP NAMAZLARIN
HAYVAN ÜSTÜNDE KILINMASI
GEMİDE NAMAZ
TAHİYYETÜ'L-MESCİD (MESCİDE SAYGI)-
KUŞLUK NAMAZI
İSTİHARE
HACET NAMAZI VE GECELERİN İHYASI        
GECE NAMAZI (TEHECCÜT)
GECE VE GÜNDÜZ NAMAZLARI
EFENDİMİZ BUYURDULAR
FARZLARDAN SONRA YAPILAN
DUA, ZİKİR VE TESBİHAT
YANILMA SECDESİ

*

MÜLTEKA

Teravih
•     On selâm ile ve her dört rek'attan sonra, dört rek'at kadar oturmakla,
1.  Teravih namazını hatim ile kıldırmak, yani Ramazan boyunca teravihlerde bir defa Kuran’ı hatm etmek sünnettir.
2.  Cemaatin tembelli­ğinden dolayı, hatim terk olunmaz, lâkin zamanımızda efdâl olan, ce­maati nefret ettirmemektir.
3.  Teravihi, kişinin ayakta kılmaya gücü varken oturarak kılması mekruh olur.
4.  Vitir, ancak Ramazan'da cemaatle kılınır. Sünnetlerde efdâl olan Teravih müstesna, evde kılmaktır [3].               
*

MÜLTEKA ŞERHİ

TERAVİH
 [1] . Ashabı Kiramın ve onlardan sonra gelen ümmetin görüş birliği ile teravih namazı erkekler ve kadınlar üzerine Sünnet'i Müekkededir.

FETVALAR
Soru: Teravih namazı, erkeklerin ve kadınların üzerine Sünnet'i müekkede midir?
Cevap: Sünnet'i Müekkededir.

Soru: Teravih namazının her dört rekâtlarının arasında ne kadar oturmak gerekir?
Cevap: Dört rek'at kadar oturmak müstehaptır.  (Fetavayi Feyziye )

Soru: Cemaatle teravihe başlayan ve imam olan Zeyd, fati­hadan sonra her rek'atta ilave surelerde kaç ayet okuması gerekir?
Cevap: Zamanımızda cemaati yormayacak kadar okuması gerekir. (ABDURRAHİM.)

Soru: Müezzin olan Zeyd, teravih esnasında yaptığı zikir üzere tespih ve tehlil yaptığında lâin ve teganni ile yapması caiz olur mu?
Cevap: Olmaz. (ABDURRAHİM.)

Soru: Kıyama kadir olup lâkin piri fâni (son derece ihtiyar) ve zayıf olan Zeyd, Teravih namazını oturarak kılsa, şer'an caiz olur mu?
Cevap: Olur. (Fetavayi Behce) 

[3] . Zira Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Adamın namazının en değerlisi evinde kıldığı namazdır, ancak farz­lar müstesna (farzları camide kılmak, diğerlerini evde kıl­mak efdaldır).”

*

EL İHTİYAR

Teravih
·        İkişer rekâtta bir selâm verilir. Her dört rekâttan sonra dört rekâtlık bir namazı kılacak kadar oturulur. Teravih bitince de yine bu kadar müd­det oturulur ve sonra imam, cemaate vitir namazı kıldırır. Vitir namazı sadece Ramazan ayında cemaatle kılınır.
·        Bütün sünnetleri evde, fakat teravihi camide kılmak efdaldır.

*

NURUL İZAH

TERAVİH[1]

1. Teravih namazı erkek ve kadınlara[2]sünnet, bunun cemaatle kılınması ise sünnet-i kifayedir.
2. Teravih yirmi rek'at olup on selâmla kılınır [3].
3.  Ay içerisinde, teravih namazlarında Kur'ân-ı Kerim’i bir kere hatmetmek sünnettir. Konuyla ilgili öne sürülen görüşlerin doğrusu da budur.
4.  Hatim insanların usanma­larına  sebep olduğu takdirde, Kur'ân-ı Kerim’den onların usan­mayacağı kadarını okumalıdır. Tercih edilen görüş de budur.
5. Teravih namazının her teşehhüdünde [4] Peygamberimiz (SAV)’e, insanlar usansalar bile, salâvat getirmeyi ih­mal etmemelidir.
6. Teravih namazında, "sübhaneke" duasını, rükû ve secdelerdeki tesbihatı da terk etmemelidir. Cemaatın usanması halinde, teşehhütlerde okunan  salâvatlardan  sonraki, "Rabbenaâtina" ve "Rabbenağfirlî" gibi dualar okun­mayabilir.
7. Teravih namazı kaçırıldığı takdirde, ne tek başına ve ne de cemaatle kaza edilmez.
8. Kişi, Teşehhütlerden sonra "sübhaneke" duasını, rükû ve secdelerdeki  tespihatı da terk etmemelidir.
9.  Cemaatin usanması halinde, Teşehhütlerde okunan salâvatlardan sonraki, "Rabbena Âtina" ve "Rabbenağfirlî" gibi dualar  okun­mayabilir. Teravih namazı kaçırıldığı takdirde, ne tek başına ve ne de cemaatle kaza edilmez .

[1] Teravih: Arapçada, Tervîha kelimesinin çoğulu olup dinlenme demektir. Oturma da bir nevi tervîhadır. Fıkıh ulemasına göre ise teravih, namaz kılanların dört rek'at kılınacak kadar namazın sonunda oturmalarıdır. Bu namazların sonunda istirahat için oturulduğundan (gerek bu dinlenmelere ve gerekse dinlenerek kılınan) bu namazlara "teravih" denilmiştir.
Buhârî ve Müslim'in, Âyşe (Radıyaüahu Anha)'dan rivayetlerine göre, "Rasûlullah (SAS) bir gece Mescid-i Nebevî'de terâvîh namazı kılmış, insanlar da kendisiyle birlikte kılmışlardı. Ertesi gece de aynı şekilde kılınca insanlar fazlalaşmış, üçüncü ve dördüncü gecelerde insanlar topluca gelmiş bulunduklarından Rasûlullah bunların arasından ayrılamamıştı. Sabah olunca Efendimiz: “Yaptıklarınıza şahit oldum ve bu hareketiniz benim sizin aranızdan ayrılmamı engelledi. Ne var ki bu namazın sizin üzerinize farz olmasından korktum" buyurdular."
[2] Rivayete göre Râfizifler, teravihin kadınlara değil, erkeklere sünnet olduğunu, bir başka rivayette ise, teravihin esasında sünnet olmadığını söylüyorlar.
[3] Hz. Peygamber (SAS)'in teravihi sekiz rek'at kıldığı sabittir. Buharı ve Müslim'in naklettiğine göre Âişe (RA), şöyle söylemiştir:"Rasûlullah ne Ramazanda ve ne de başka zaman on bir rek'attan fazla kılmazdı. Üç rek'atlı vitir namazı da bunun içindedir.” Rasûlullah (SAV) vefat edince bu uygulama, Ebû Bekir (RA)’ın zamanına aynen intikal etti. Sonra Ömer (RA), zamanında bu uygulamaya ilâve yapıldı ve Hz. Ömer insanları, Übeyy b. Kâ'b'ın yanında topladı, Ramazan ayında cemaatla yirmi rekat kıldılar ve artık teravih bu şekilde kılınır oldu. 
Rasûlullah (SAS) şöyle buyurmuştur:  "Benim sünnetime ve benden sonra da hulefâ-i Râşidîn'in sünnetine sımsıkı sarılınız."
[4] Hanefilerde, teşehhüdde Resul (SAV)'e salâvat getirmek sünnet iken, Şafiîlerde farzdır. Şafiler, salâvatsız namaz sahih ve doğru olmaz.

*

MÜLTEKA 
Güneş Tutulması Namazı 

1. Güneş  tutulduğu zaman, Cuma'yı  kıldıran imam,  insanlara her rek'atta bir ru'kû ile iki rek'at namaz kıldırır.
a. İmam Âzam'a göre:  İmam, kıraati uzatır ve gizli okur.
b. İmam Ebû Yusuf ile İmam Mahammed’e göre: Açıktan okur.
2. İmam, namazdan sonra güneş açılıncaya kadar dua eder. İmam hutbe okumaz.
3. Eğer, Cumayı kıldıran imam yoksa:  Cemaat, tek başına iki veya dört rek'at kılar.
•  Korkulu durumlarda yani, zulmet, rüzgâr ve saire…  Kişi, tek başına iki veya dört rek'at kılar.

*

MÜLTEKA ŞERHİ  

Güneş Tutulması Namazı 
  
[1] . Güneş, çeşitli nedenlerden dolayı tutulur. Bilhassa insanların saptığı ve azdığı zaman bir nasihat ve uyarmak için olabilir. Asrı Saadette güneş tutulmuştu. O zaman bazı kimseler: Güneş Pey­gamberimizin oğlu İbrahim’in ölümünden dolayı tutuldu dediler. Bunun Üzerine Efendimiz (S.A.V.)  şöyle buyurdular:
Muhakkak Güneş ve Ay, Allah'ın ayetlerinden iki ayettir ki, bir kimsenin ölümünden veya hayata kavuşmasından  dolayı tutulmazlar. (Buhari Ve Müslim)

*

eL İHTİYAR - Küsuf - Husuf Namazı
1 - Güneşin tutulmasından dolayı kılınan namaz iki rekâttır ve sünnet namaz gibi kılınır (F). Bu namazı cuma namazını kıldıran imam cemaatle kıldırır. Yalnız imam içinden okur (F) ve hutbesi de yoktur (F ).   
2.  Ay tutulunca, herkes kendi başına (F)* namaz kılar.
2. Zindan çökmesi, kasırga ve düşman korkusundan dolayı kılınan namazlar da ay tutulması namazı gibi münferiden kılınır.

*

İMAM AZAM
HUSUF/KÜSÜF

1.  Abdullah’ın Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
Peygamberin (Şeriat ve Selâm O'na)  oğlu İbrahim öldüğü gün, gü­neş tutuldu. Bu nedenle; Hz. Peygamber topluma karşı şöyle konuştu:
Güneş ve ay, Allah'ın birlik ve gücünü kanıtlayanlardan iki tanesidir ki, bir kimsenin ne ölümü, ne de yaşamı nedeniyle tutulmazlar. Hangisinin tutulduğunu görürseniz çıkıncaya dek namaz kılı­nız, Allah'a hamd ediniz, O'nu yüceltiniz, O'nu yaratıklardan tenzih ediniz.” Dedi ve sözünü bitirdikten sonra, iki rekât namaz kıldı.
2.  İbn Ömer’in Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
Hz. Peygamberin oğlu İbrahim'in öldüğü gün güneş tutuldu. Halk; İbrahim’in ölümü nedeniyle tutuldu,” dediler. Bunun üzerine Peygamber (Se­lât ve Selâm O'na); namaza durdu. Ayakta uzun süre, o denli durdu ki, artık rükûa varmayacak sandılar. Daha sonra rükûa varıp ayakta durduğu ölçüde rükûyu uzattı. Başını rükûdan kaldırıp ayakta, rükûdaki kadar bekledi. Ayakta durduğu ölçüde secdede kaldı. İki secde arasında da, secdeki kadar kaldı. Sonra ikinci rekâtı aynı ölçülerde kılmağa başladı. Ancak son secdeye varınca ağladı. Ağlaması gittikçe arttı.
Bu sırada şöyle dediğini işittik;
Onlara, aralarında bulunduğum sürece, azap etmeyeceğini vaat etmedin mi?"
Sonra oturarak teşehhüt yaptı. Namazı bitirince onlara doğru döne­rek buyurdu ki:
Evet, güneş ile ay Allah'ın büyüklüğünü ve gücünü kanıtlayanlar­dan iki tanesidir ki, onlarla kullarını korkutur. Bu, bir kimsenin ölmesi yü­zünden olmadığı gibi, yaşamı ile de olmaz. Onları böyle görünce namaz kılmalısınız.”
(*) Cümlede F harfinin yüklendiği anlam: “İmam Şafi Hz.leri bu görüşe katılmıyor, ‘herkes kendi başına kılmaz.’ Anlamınadır. 

*

MÜLTEKA
Yağmur İsteme  (İstika)

1.   Istiska (Yağmur İsteme)'da cemaat ile namaz yoktur. Belki sadece dua ve istiğfar vardır.
.  İmam Azam: Cemaat, tek başına kılarsa caizdir, dedi.
o       İmameyn: İmam, kıraati her ikisinde de cehren okuyarak iki rek'at namaz kıldırır.
o       Muhammed'e göre:  İmam, namazdan sonra Bayram hutbesi gibi iki hutbe yapar.
o       İmam'ı Ebû Yusuf'a göre:  Bir hutbe okur.
o       İmam'ı Âzam'a göre:  Cemaatin meşruluğu olmadığından hutbe yoktur.
2.   İmam ve cemaat elbiselerinin iç yüzlerini çe­virmezler.
o       İmam Muhammed'e göre: İmam cübbesini çevirir.
3.   Peşi peşine olmak üzere ancak üç gün yağmur istemeye çıkılır.
4.   Müslümanlarla beraber yağmur duasına Zimmîler (Müslümanların idaresi altında yaşayan gayrı Müslimler) çıkmazlar.

*

MÜLTEKA ŞERHİ  

o       İstiskâ:   . Allahü Teâladan yağmur istemek manasınadır ki; uzun zaman yağmur kesildiğinde Hakk’a niyaz ve istiğfarla iltica edilir ve istiskâ:  Kitâb, Sünnet ve İcma'ı ümmetle sabittir.
o       Hz. Allah   (C.C.)  şöyle buyuruyor:
Dedim ki: Gelin Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin. Zira Rabbiniz çok ba­ğışlayıcıdır. Ki size gökten bol bol yağmur yağdırsın. Sizin mallarınızı, oğullarını­zı da çoğaltır, size bağlar, bostanlar verir, size ırmaklar akıtır.”Nuh Suresi; Ayet: 10, 11, 12. diye buyurmaktadır.
İşte yağmur duası bundan dolayı meşru olmuştur. Bu hususta pek çok Hadis'i Şerif de var.

*

El İHTİYAR
Yağmur İsteme Namazı                             
·        Allah Teâlânın, yağmur yağdırması için kılınan ve "İstiska" adını alan bir namaz yoktur(FSM) [1].   
·        "İstiska"dan gaye, dua ve Allah Tealâ’dan af dilemektir.

eL HİDAYE
Yağmur Duası Namazı
1. İmam Ebû Hanife: “Yağmur duasında cemaatle kılınması sünnet olan bir namaz yoktur. Fakat kişi isterse kendi kendine kılabilir. Çünkü yağmur duası sadece dua ve bağışlanma dileğidir.” diyor.
2. Fıkıhçılar, Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yağmur duasında: Bayram namazı gibi ezansız, kametsiz ve sesli okumak suretiyle iki rekât namaz kıldığına dair, İbn i Abbas'tan gelen rivayete dayanarak; imam halka iki rekât namaz kıldırır, demişlerdir.
3.   Yağmur duasını yapan Peygamber Efendimizden (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de, namaz kıldığı rivayet olunmamış­tır [2].

[1].  Cümlede (FSM)  harflerinin yüklendiği anlam: “İmam Şafi Hz.leri ve İmameyn bu görüşe katılmıyor, yani, Şafi Hz.leri ve Ebu Yusuf, İmam Muhammed’e göre; "İstiska" namazı vardır.” Demektir.

Ayet: "Ey kavmim Rabbinizden mağfiret isteyin. Sonra yine ona tövbe (ve rücu) edin ki, üstünüze gökten bol bol (bereketini) gönder­sin, kuvvetinize daha fazla kuvvet katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin" der. (Hûd, a: 52).
[2] Peygamber Efendimiz (SAV)’in yağmur duasını yaptığı biliniyor.  Yağmur duasını yaparken namaz kılıp kılmadığına ilişkin iki görüş vardır:
•     Namaz kıldığı rivayet edilmemiştir.
•     Yağmur duasını yaparken namaz da kıldığı sıhhatli bir senetle rivayet olunmuştur.
5.  Peygamber Efendimiz (SAV) bir kere kılmış, bir kere kılmamıştır,
     a. Bunun için sünnet değildir, diyoruz.
     b. Bu görüş, yalnız İmam Muhammed'in görüşüdür. İmam Ebû Yusuf’un, İmam Ebû Hanife'nin görüşünde olduğu, zikredilmektedir. 
6.  Şayet cemaatle kılınırsa, Bayram Namazına kıyasen imam sesli okur ve namazdan sonra hutbe de okur. Zira rivayet olunmaktadır ki Pey­gamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hutbe okumuş­tur.  Ancak bu hutbenin cuma hutbesi gibi, iki defa mı yoksa bir mi? olduğunda ihtilâf etmişlerdir. İmam Muhammed'e göre; iki, İmam Ebû Yusuf’a göre; bir, hutbe okunur.  İmam Ebû Hanife'ye göre ise, hutbe yoktur. Çünkü hutbe cemaate tabi­dir. Bu namaz ise, İmam Ebû Hanife'ye göre cemaatle kılınmaz.
7.  İmam dua ederken yüzünü kıbleye verir. İmam Mu­hammed'e göre sırtındaki, üste giyilen elbisesini ters çevire­rek dua eder. Zira Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yüzünü kıbleye vererek ve ridasını ters çevirerek dua etti­ği rivayet olunmaktadır. İmam Ebû Hanife ise: İmam dua ederken elbise­sini ters çevirmez. Çünkü hiç bir duada elbiseyi çevirmek diye bir şey yoktur. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) böy­le yapmış ise, şeklin değişmesiyle havanın değişmesini tefeül etmiş veyahut bunu vahi yolu ile bilmiş ki bizim için mümkün değildir. demiştir.

*

MÜLTEKA 

Korku Namazı

Savaş, şiddetlenince;   savaşı idare eden kişi, askeri ikiye ayırır.
       I. Gurubu düşmanın karşısına yerleştirir.
       II. Guruba (eğer yolcu iseler veya sabah namazında iseler) bir rekât kıldırır.
·        İmam mukim (yerleşik)ise veya akşam namazında ise, dört veya üç rek'atlı namazları I. Gurup ile iki rek'at kılar. İkinci secdeden veya birinci kâ'dede (oturuşta) teşehhütten sonra, imam ile kılan I. Gurup, düşman kar­şısına gider ve düşman karşısında bulanan II. Gurup gelir. Bun­larla beraber kalan rek'atları kılar. İmam yalnız selâm ve­rir. Ve II. Gurup, selâm vermeden düşman karşısına giderler. I. Gurup gelir ve namazlarını kıraatsız olarak tamamlar. Selâm verir ve cepheye giderler. Cephedeki II. Gurup gelir. Namazla­rını kıraatla tamamlarlar ve cephedeki yerlerini alırlar.
·        Korku namazını; (düşmana karşı değil de, düşmandan kaçarak) yürümek, bir vasıtaya binmek ve düşmanla çarpışmak (ameli kesir oldukları için) bozar.
·        Eğer korku fazlalaşır ve açıklanan sıfatla, namazlarını kılabilmek imkânsızlaşırsa, herkes yalnız başına, (binekte iseler) binici olarak kılarlar.
·        Kıb­le tarafına dönmekten aciz olurlarsa, güçlerinin yettiği yöne dönerek namazlarını ima ile kılarlar.
·        Korku namazı, düşman hazır olmayınca caiz olmaz.
·        İmam Ebû Yusuf:   Korku namazını, Nebi (A.S.) zamanından sonra caiz görmez.                                                                    İnsanın düşmandan başka şeylerden (yırtıcı yaratıklar gibi) korkusu olduğu zaman da aynı şekilde kılınır.  

*

MÜLTEKA ŞERHİ

Korku Namazı

·        Bu namazın kılınma tarzı Nisa suresi ayet 102'de anlatılmaktadır.
Nisa Süresindeki ayet şöyledir:   “Sen aralarında olup da onlara namaz kıldırdığın zaman, içlerinden bir gurup seninle beraber namaza dursun, silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer gurup arkanızda beklesinler. Sonra namaz kılmayan diğer gurup gelsin, seninle beraber kılsınlar, tedbirli olsunlar ve silahlarını yanlarına alsınlar. Düşman, size ansızın,  baskın yapmak için silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gafil bulunmanızı arzu eder. Eğer bir eziyet varsa…  Yağan yağmur, hasta olmanız… Silahlarınızı bırakmanızda bir sakınca yoktur. Bununla beraber tedbiri elden bırakmayınız. Çünkü Allah inkârcılar için aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.” 
·        Söz konusu düşman, ister Müslüman, ister kâfir, ister eşkiya olsun fark yoktur.
·        İslâm, namazı bırakmamak için en son imkânları açıklamıştır. Bu hakikatler karşısında meşru bir mazereti olmadan namaza ihanet edenlerin halleri cidden azap ve ızdıraptan başka şey değildir.

*

MÜLTEKA 
Hasta Namazı[1]  
1.   Hasta olduğu için ayakta namaz kılamayan kimse; rükû ve secdeleri yapmak şartı ile oturarak kılar. Zira Peygamber Efen­dimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hasta olan İmran b. Husayn (Radıyallâhü anhümâ)'a:
     “Ayakta namaz kıl. Ayakta kılamazsan oturarak kıl. Oturarak da kılamazsan yatarken ve işaretler yaparak kıl. buyurmuştur. Kişi, ancak gücünün yettiği kadar kendisine verilen emri yerine getirebilir.
2.   Eğer rükû ve secdeleri yapamazsa işaretlerle [2] kı­lar. Yani oturarak işaretler yapar. Çünkü işaretler rükû ve secde­lerin yerine geçer. Ancak secde işaretinde, rükû işaretinden fazla eğilmek gerekir. Çünkü işaretler rükû ve secdelerin yerine geçtiği için onların hükmündedirler.
3.   Secdede başını yere koyamayan kimse, yerden herhangi bir şe­yi kaldırıp alnını o şeyin üzerine koyamaz. Zira Peygamber Efendi­miz (SAS): “Eğer yer üzerinde secde edebiliyorsan et. Edemiyorsan başınla işaret et.” buyurmuştur. Baş işaretinde, başı eğmek yeterlidir.  Zira başla işaret etmek ba­şı eğmek demektir.
4.   Kişinin yerden herhangi bir şeyi kaldırıp, alnını o şeyin üzerine koymasının kâfi gelmeyişi de, bu durumda baş eğilmediği içindir.
5.   Eğer kişi oturarak da namaz kılamıyorsa, o zaman sırtüstü ya­tarak ve ayaklarını kıbleye doğru uzatarak namaz kılar. Rükû ve sec­deleri de işaretlerle yapar. Zira Peygamber Efendimiz (SAS) :
     “Hasta olan kişi ayakta namaz kılar. Eğer ayakta kılamazsa otu­rarak kılar. Oturarak da kılamazsa sırtüstü ve işaretler yaparak kı­lar. Bunu da yapamazsa o zaman Cenâb-ı Allah onun mazeretini ka­bulde ondan daha lâyıktır.” buyurmuştur.

6.   Hasta olan kimsenin yan yatarak ve yüzünü kıbleye vererek işaretler yapması da yukarıda geçen hadise binaen caizdir. An­cak sırtüstü yatıp ayaklarını kıbleye doğru uzatmaması daha iyidir. Çün­kü sırtüstü yatan kimse işaret yaparken başını kıbleye karşı eğer, yan yatan kimse ise, başını ayaklarına karşı eğmiş olur. Yatarak kı­lınan namazda da, baş eğmekten başka bir hareket yoktur.
     İmam-ı Şafii (RA): Yan yatarak na­maz kılabilen kimse sırtüstü kılamaz.” demiştir.
7.   Başı ile işaret etmeye de gücü yetmeyen kimse için ise, namaz ertelenmiş olur. Bu kimse ne gözü ile ne kalbi ile ve ne de kaşları ile işaret edemez. Çünkü -yukarıda geçtiği üzere- “Eğer, yer üze­rine secde edemiyorsan başın ile işaret et.” diye buyrulmuştur.
8.   Na­mazın bir rüknü olan secde de, başı yere koymak demek olduğun­dan -göz, kalp ve kaşlar gibi- başka şeyleri başa kıyas edemeyiz. “Başı ile işaret etmeye de gücü yetmeyen kimse için namaz er­telenmiş olur.” tabirinden, kişinin bu durumunda bile, hatta -sahih olan kavle göre- onun bu durumu yirmi dört saatten fazla da sür­se, ayık olduğu sürece namazın vücubu kendisinden düşmez diye anlaşılmaktadır. 
9.   Baygın düşen kimse öyle değildir. Baygın düşen kimsenin baygınlığı, yirmi dört saati aşarsa namazın vücubu kendisinden düşer.
10.                    Eğer kişi ayakta durabiliyor, fakat rükû ve secdeleri yapamıyor­sa, oturarak ve işaretler yapmak sureti ile namaz kılar. Çünkü ayak­ta namaz kılmanın farz olması ayakta iken secdeye varmak içindir. Zira ayakta iken yere kapanmada daha fazla saygı gösterisi vardır. Secde yapamayan kimse için ise, bu imkân bulunmadığı için ayak­ta namaz kılmasına gerek yoktur. Bunun için bu kimse muhayyerdir. Ayakta da, oturarak da namaz kılabilir. Fakat oturarak işaret yapmak secdeye daha yakın olduğu için oturarak namaz kılması da­ha iyidir.
11.                    Eğer sağlam olan bir kimse, ayakta namaz kılarken hastalanıp, ayakta duramaz bir duruma gelirse, yapabiliyorsa, oturarak ve rükû ile secdeleri yaparak, eğer rükû ile secdeleri yapamıyorsa, işa­retler yaparak ve oturarak da kılamıyorsa sırtüstü yatarak na­mazını tamamlar. Zira bu da, ayakta namaz kılanın oturarak na­maz kılana iktida etmesi gibi zayıf olan namazı kuvvetli olan nama­zın üstüne bina kılmak kabilindendir.
12.                     Eğer bir kimse, hasta olduğu için oturarak fakat rükû ve secdeleri yaparak namaz kılarken iyileşip ayakta durabilecek bir du­ruma gelirse:
·        İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yusuf’a göre; ayakta namazını tamamlar.
·        İmam Muhammed ise: “Namazını bozup yenibaştan kılması gerekir”    demiştir. Bu ihtilâf -yukarıda geçtiği üze­re- bu üç imamın, ayakta namaz kılanın, oturarak namaz kılana iktidası (uyması) hakkındaki ihtilâflarından kaynaklanmaktadır.
13.                    Eğer bir kimse namazını işaretlerle kılarken, iyileşip rükû ve secdeleri yapabilir bir duruma gelirse -her üç İmama göre de- bu kimsenin namazını bozup yeni baştan kılması gerekir. Zira rükû ve secdeleri yapan kimsenin işaretlerle namaz kılan kimseye iktidası na­sıl caiz değilse, namazdan rükû ve secdeleri yapılan kısmın, işaret­lerle kılınan kısma bina kılınması da caiz değildir.
14.                    Nafile namazını ayakta kılarken yorulan bir kimsenin, bir bas­ton veya duvara dayanarak namazını tamamlamasında bir sakınca yoktur. Çünkü bu kimse mazurdur. Fakat özürsüz olarak herhangi bir şeye dayanıp kılmak, saygısızlık olduğu için mekruhtur.
·        İmam Ebû Hanife'ye göre: Mekruh değildir. Çünkü (İmam Ebû Hanife'ye göre) bir kimsenin nafile namazını ayakta kılarken oturması caiz olduğuna göre, bunu da mekruh görme­mesi lâzımdır. 
·       Diğer iki imama göre ise: Mekruhtur. Çünkü onlara göre nafile namazını ayakta kılan kimsenin oturması caiz değildir, demişlerdir.
15.                    Eğer, nafile namazını ayakta kılan kimse özürsüz olarak oturur­sa ittifak ile mekruhtur. Nafile namazı bahsinde geçtiği üzere bu namaz mekruh ise de, İmam Ebû Hanife'ye göre sa­hihtir. Diğer iki imama göre ise sahih değildir.
16.                    İmam Ebû Hanife'ye göre bir zorunluluk bulunmasa da, gemide oturarak [3]  namaz kılmak caizdir. Diğer iki imam ise, zorunluluk bu­lunmazsa caiz olmadığı görüşündedirler. Çünkü bir zorunluluk bulunma­dığı zaman ayakta kılmak mümkündür.
a. İmam Ebü Hanife:  “Gemi çoğunlukla baş dön­mesi yapar. Şayet kişinin başı o anda dönmese de, her an için döne­bilir”, düşüncesindedir. 
b. Bununla beraber caiz olmadığı şüphesi bulunduğu için ayak­ta kılmak daha iyidir. Hatta eğer imkân bulunursa, dışarı çıkıp kılınsa daha iyi olur.  Çünkü o zaman kalpte şüphe kalmaz, denmiş­tir. Bu ihtilâf da kıyıda bağlı olmayan gemi hakkındadır. Bağlı olan gemi ise, karadan [4] farklı değildir.
17.                     Eğer bir kimse baygın düşüp,
     a.  Baygınlığı yirmi dört saat veya daha az bir zaman sürerse, bu kimsenin geçen namazlarını kaza et­mesi gerekir.
     b.  Baygınlığı daha uzun süren kimse ise geçen namazla­rını kaza etmekle mükellef (sorumlu) değildir. Bu bir istihsandır. Yoksa kıyas, baygınlığın, bir namaz vaktinin tamamında sürmesi halinde bile ka­zanın lâzım gelmemesini gerektirmektedir. Çünkü kişi o namaz vak­tinin başından sonuna kadar ayık olmadığı için -delilik halinde ol­duğu gibi- namaz kılabilme gücünde değildi. İstihsanın dayanağı da şudur:  “Baygınlık uzun sürdüğü zaman, geçen namazlar çok olduğu için kazaları güç olur. Geçen namazlar da ancak, ne zaman ki sayı­sı bir gün ile bir gecenin namazlarından fazla olursa çok olur. Çün­kü sayısı beşi aştığı için tekrarın sınırına girer. Bu hükümde delilik de baygınlık gibidir.” Ebû Süleyman (Allah rahmet eylesin) böyle söylemiştir.
18.                     Bir gün ile bir geceden fazla olmak da,
   a. İmam Muhammed'e göre:   namaz vakitleri itibariyledir.
   b. İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yûsuf’ göre ise:  Saatler itibariyledir. demişlerdir, ki    Hz.    Ali ile Abdullah İbn-i Ömer (Radıyallâhü anhümâ)'dan gelen nakil de bu yoldadır.

*

MÜLTEKA ŞERHİ
Hasta Namazı 

[1]. Bu husus Rasûlü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz'den şöyle nakledi­liyor:

Rasûlüllah bir hastayı ziyaret ettiği zaman, hastayı yastık üzerine (secde ederek) namazı kılar gördü. Hemen yastığı aldı ve attı. Hasta da tekrar namazı kılmak için yastığı aldı. Yine Rasûîüllâh (S.A.V.) yastığı aldı attı ve şöyle buyurdular:

Gücün yeterse, yer üzerinde namaz kıl, aksi halde imâ ile namaz kıl ve secdelerini rukû'dan aşağı yap!”

·        [2] Hasta olan kimselerin namaz kılmalarının en son haddi ima­dır. Eğer ima ile kılmaya gücü yetmeyenler üzerinden namaz kılma sorumluluğu iyi oluncaya kadar kaldırılmıştır. Şayet iyi olmadan ölürse, sıhhatli iken namazını kı­lan ve sağlam olan, namaz kılma niyeti sabit olan kimseler gibi derecelendirileceklerdir. Bu gibilerin özürleri makbuldür.

·        Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis'i Şeriflerinde şöy­le buyuruyorlar: “Hasta olan kimse gücü yeterse, namazı ayakta kı­lar. Eğer gücü yetmezse, oturduğu halde, buna da gücü yetmezse, kafasının üzerine yatarak (veya yastık vesaireye dayanarak ve) ima ederek namazını kılar. Eğer imaya da gücü yetmezse, Allah'ü Teâlâ o kimsenin özrünü kabul etmeye en lâyık olandır. (Yani Allah onun özrünü kabul eder ve namazını kılmışlardan sayar).”               

FETVALAR           

Soru: Baş ağrısına müptelâ olan Zeyd, üç gün hasta ve aciz olup, farz namazlarını kılmaya gücü yetmedi. Zeyd, sağlığına kavuştuğunda, o günlerde geçirdiği farz namazlarını kaza etmesi gerekir mi?
Cevap:  Gerekmez. (Fetavayi Behce) 

Soru: Çok yaşlı olan Zeyd’in;  ayakta ya da oturarak veya ima ile namaz kılmaya gücü yetmezse, Zeyd'in namaz için fidye vermesi gerekir m?
Cevap:  Gerekmez.

·        [3]
·        İmam’ı Azam: Yürüyen gemide çoğu zaman baş döner. Binaenaleyh oturarak kılmak caizdir diyor.
·        İmam'ı Ebû Yusuf ve İmam'ı Muham­med ise:  Hareket eden  gemide,  ayakta durmak mümkündür.   Öyle ise  kıyama gücü yetenler, namazlarını oturarak kılmazlar, diyorlar.

İLGİLİ FETVA

Soru: Öğle vakti girdikten sonra, Zeyd, öğle namazını eda etmeden kayığa binip İstanbul'dan Üsküdar'a giderken öğle vaktinin çıkması yaklaşsa ve kayıktan çıkmak mümkün olmasa, kayıkta öğle namazını oturarak kılsa caiz olur mu?
Cevap:   Olur. (Fetavayi Behce) 

·        [4]. Buradaki hüküm; deniz kenarında gemi bağlı olur ve hareket hâli olmazsa, ayakta kılmak caizdir. Bu durumda, oturarak kılınan namaz caiz değil­dir. Öte yandan, gemi,  denizin ortasında olur ve dalgalardan dola­yı hareket ederek sağa sola sallanırsa, ayakta durmak güç olduğundan, oturarak kılmak caizdir.

İLGİLİ FFTVALA

Soru: Deniz kenarında bağlı olan gemide ayakta namaz kılmak caiz olur mu?
Cevap:  Olur. (Fetavayı Feyziye)

Soru: Bir liman kenarında bağlı olan gemiden karaya çıkmak mümkün iken gemide olan kimseler karaya çıkmayıp, gemide farz anmazlarını kılsalar caiz midir?
Cevap:  Gemi, bağlı oduğu yerde bekleyecek ise caizdir. Fakat karaya çıkarak kılmak güzeldir. (FETAVAYİ BEHCE)

*

İMAM AZAM

HASTANIN NAMAZI

1.  İbn Abbas’tan Şöyle Rivayet Edildi:
“ Peygamber, (Salât ve Selâm O’na) oturduğu yerde, ayakta ve bacaklarını karnına elleriyle çekerek de namaz kılmıştır.”

2.  El-Hasan'dan Şöyle Rivayet Edildi:
“ Peygamber,  (Salât ve Selâm O’na) göz ağrısından ötürü na­mazı oturarak kılmıştı.”

3.   Hz. Ayşe'nin (Müminlerin Annesi) Şöyle Dediği Rivayet Edildi.
Allah'ın Elçisi (Salât ve Selâm O’na)  çok halsiz, kendinden geçecek du­ruma düşünce:
“Ebûbekir'e buyruğumu iletiniz, müminlere namaz kıldırsın,” bu­yurdu. Bunun üzerine “Ey Allah'ın Resulü, Ebûbekir yufka yürekli bir adamdır, üstelik kendisi de yerinize geçmek istemez.” dendi.
Hz. Peygamber:
“Size ne emrediyorsam onu yapınız.” buyurdu.

4.  Mü’minlerin Annesi Hz. Ayşe’nin Şöyle Dediği Rivayet Olundu:
Allah'ın Elçisi (Salât ve Selâm O'na) çok halsiz, kendinden geçecek duruma düşünce:
“ Ebûbekir’e buyruğumu iletiniz, müm’inlere namaz kıldırsın." dedi.
Bunun üzerine:
“Ey Allah'ın Resulü, Ebûbekir yufka yürekli bir adamdır. Üstelik yerinize geçmek de istemez,” denince, Hz. Peygamber:
Ebû Bekir’e buyruğumu iletiniz, rnü'minlere namaz kıldırsın, ey Yusuf’un
arkadaşcıkları.” diye birkaç kez tekrarladı.
5.   Annemiz Ayşe'den Şöyle Rivayet Olundu:
Peygamber  (Salât ve Selâm O'na)  hastalanmıştı ki,  bu hastalığında vefat etti. Bu yüzden gövdesi gücünü kuvvetini yitirmişti. Mü'minler namaza gelince,
Ayşe'ye:
“Ebûbekir’e buyruğumu ilet, mü'minlere namazı kıldırsın.” bu­yurdu.                                                                            O da, Ebûbekir’e buyruğu gönderdi ve:
“Peygamber, (Salât ve Selam O’na) mü'minlere namaz kıl­dırmanı emretti.” dedi.
Hz. Ebübekr O'na şu haberi gönderdi:
“ Yavrum ben çok ihtiyarım, yufka yürekliyim. Evet,  ben Peygam­beri -Salât ve Selâm O’na-    yerinde görmedim mi yüreğim dayanmaz. Onun için, sen ve Hafsa birlikte Allah'ın Elçisinin -Salât ve Selam O'na- yanına gidin, mü'minlere namazı kıldırması için Hz. Ömer'e haber salsın.”
Öyle yaptılar.
Hz. Peygamber o ikisine:
“Sizler Yusuf'a tuzak kuranlar gibisiniz. Buyruğumu Ebû Bekir’e iletiniz, müminlere namazı kıldırsın.”
“Beni kaldırınız namaza gitmek istiyorum.”  buyurdu.
Hz. Ayşe:
“Özrünüz nedeniyle Ebûbekir’e namaz kıldırmasını emrettiniz.” deyin­ce:
“Beni kaldırınız.  Çünkü ben namazda gerçek mutluluğu buldum.”buyurdular.
Hz. Ayşe; devam etti:
İki kişinin ortasında kalktı, bu sırada, yürürken ayakları yerde sürünüyordu.
Ebûbekir, Hz. Peygamberin gelişini duyunca bekledi, geri çekildi. Bu­nun üzerine Hz. Peygamber, yerinde kalmasını işaret etti ve kendisi de aynı hizada Ebûbekir'in sağında oturdu ve tekbir alıyordu. Ebûbekir'de Hz. Peygamberin tekbirini tekrar ediyor, namaz kılanlar da Ebûbekir’in aldığı tekbirini yineliyorlardı. Bu şekilde namazı bitirdi. Bu, mü'minlere kıldırdığı son namaz oldu ki, hastalık çektiği süre içerisinde ve vefat edinceye dek Ebûbekir imamlık yaptı.

*

MÜLTEKA 
Yolcu
Misafir (yolcu) olan bir kimse, üç günlük Mutedil olarak yürü­meyi murat eder,  vatan olarak seçilen belde veya oturduğu yerleşim yerinin evlerini geçerse, farz namazlarını kısaltır [1].  
·        Ve o yolcu, dört rekâtlı farzları kısaltır, yolculukta farzları iki rekât olur.
·        Düz yolda, deve yürüyüşü veya yaya yürüyüşüne itibar edildi.
·        Denizde, rüzgârın normal olması, yelken gemileri ile havanın mutedil olması esas alınır
·        Dağda ise, dağa uygun olan bir yürüyüşe itibar olunur.

·        Eğer yolcu, namazını dört rek’at kılar ve ikinci rek'atta teşehhüt miktarı oturursa, o namaz sahih olur [2]. Eğer ikinci rek'atta oturmadı ise, namazı sahih olmaz. Nafileye dönüşür. Fakat selâmı ertelediğinden ve namazı fazla kıldığından dolayı günahkâr olur.
·        Yolcu, vatanına dâhil oluncaya kadar veya başka bir yerleşim yerinde ikamet müddetine niyyet ederse (ki, o ikamet müddeti onbeş gündür veya onbeş günden fazladır[3]); yolcudan seferin hükmü kalkmaz.
·        Eğer yolcu, Mekke ve Mina gibi iki yerde ikamete niyyet etse, mukim olmaz. Ancak birisinde gecelemesi müstesnadır[4].
·        Eğer (Onbeş günden aşağı kalacağına) niyet ederse veya niyet etmeyip (Bugün yarın giderim diyerek) sene­lerece kalsa, namazını kısaltır [5].
·        Askerler, harp sahasında (ikamete) niyyet etseler veya (Harp­te) bir şehri kuşatsalar veya azgın kimseler, İslâm Vilâyetinde şehirlerden başka yerde askerî muhasara etseler, (etrafı azgınlarla çevrili olanlar) yine namazı kısaltırlar (yolcu sayılırlar) .
·        Göçebe olanlar (ikamete) niy­et ederlerse, esah olan görüşe göre (mukim olduklarından) namazlarını tam kılarlar. Esah olan budur.[6].
·        Misafir, vakit içinde, namazlarında mukim imama uyarsa sahih olur. Ve namazını dörd rekât kılar.  
·       Vakitten sonra (kazalarda)  uyması sahih olmaz.
·       Mukimin Misafire uyması ise:  Vakit içinde ve vakitten sonra sahihtir. Misafir namazı kısaltır. Mukim ise, (esah olan görüşe göre) okumaksızın namazı tamamlar[7].
·        Misafir imamın, mukim olanlara: “Siz namazınızı tamam kılınız. Zira ben misafirim,” demesi müstehaptır.
·       Kişinin doğduğu yer olan vatanı yani asli olan vatan [8]kendi misli (ikamet ettiği yer) ile değişir [9]. (Demektir ki: Vatani asli, misli ile batıl olur, seferle batıl olmaz. İkamet vatanı, misli ile seferle ve vatani asli ile batıl olur.)
·       Sefer ile asli olan vatan değişmez, ikamet ettiği vatan ise, kendi misli ile sefer ve aslî olan vatan ile değişir.
·       Seferde geçirilen namaz, mukim iken iki rek'at kaza olunur.
·       Mu­kim iken geçirilen namaz ise, seferde dört rek'at olarak kaza olunur [10].
·       Kazada muteber olan, vaktin sonudur.
·       Asi olan (eşkıya gibi)  seferinde namuslu insanlar gibidir.
·       İkamet niyeti ve sefer niyeti asıl (Sultan, kumandan, ağa ve zevce gibi) olanlar­dan itibar olunur.
·       Köle, kadın ve asker gibi tâbi olanlardan itibar olunmaz.

*

MÜLTEKA ŞERHİ

Yolcu

[1] . Metinde, mutedil yürüyüş; üç günük yol olarak açıklanmıştır. Bu üç günlük yolun istirahatı ve tamamen istirahattan sayılan geceleri de dâhildir. Yani gündüzleri altışar saat olmak üzere normal insan ve deve yürüyüşü ile onsekiz (18) saatlik yola çıkan kimse bulunduğu şehir ve­ya köyün evlerini çıkıp, yürümeye başladı mı, seferilik başlamıştır. Seferi hükümlerini icra eder.
·        Fakat bu seferi hükümleri icra etmek için misafirliğe ve seferi hükümleri misafir olarak yapmaya niyet etmesi şarttır. Hatta bir kimse, sefere çıkma kasdı olmadan niyetsiz dünyayı dolaşsa, namazı kısaltmaz. (Îbni Abidin.)
·        Misafirin, dört rek'atlı farzları kısaltarak iki rek'at kılmasını, yüce Mevlâ (C.C.) şöyle beyan ediyor: Yeryüzünde sefere çıktığnız  zaman eğer kâfirlerin size kötülük  yapacağından endişe ederseniz namazdan kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur.” Nisa suresi, Ayet: 101.
FETVALAR
Soru:  Misafir hakkında namazı kısaltma hususunda muteber olan süre nasıl belirlenir?
Cevap: Yaya kişi veya kafile devesi, senenin kısa günle­rinde, sabah vaktinden zeval vaktine kadar üç gün giderse bu uzaklık ile (günde 6'şar saat) belirlenir. (Abdurrahim)

Soru: Günlerin kısa zamanlarında, bir beldeden bir kasabaya (her gün altı saat gidilmek üzere) normal yürüyüşle üç günde varılırsa, o kasaba, belde uzak sefer mesafesi sayılmış olur mu?
Cevap:  Olur. (Fetaveyi Ali Efendi)

Soru:  Dört rek'atlı namazın kısaltılmasının caiz olduğu sefer süresi (dağ olmayıp) düz olan yerden deve yürüyüşü veya yaya yürüyüşü ile kaç gündür?
Cevap: Senenin kısa günlerinde üç gündür.

Soru: Bu surette muteber olan her gün sabahtan ne zamana kadar yürümektir?
Cevap: Muteber olan, üç  günün her gününde şafaktan  zevale kadar 6'şar saat  yürümektir.     (Abdurrahim)

Soru:  Bir beldeden bir kasabaya kısa günlerde orta yürüyüş ile üç günde varılırsa, bu kasaba o beldeye sefer mesafesi sayılır mı?
Cevap:  Evet, sayılır.  (ABDURRAHİM)

·        Beş vakit namazın sünnetlerinde, kısaltmak yoktur. Yol emniyeti olursa, tam olarak kılınır.    (Fetaveyi Hindiye)
[2] Misafire  namaz  iki  rek'at  olarak farzdır. Kişi,  ikinci rek'atta teşehhüde oturursa kâdeyi ahireye oturmuş demektir.

[3]. Hazreti Ömer ve İbni Abbas  (R.A.) Efendilerimiz buyur­muşlardır ki:  “Bir beldede ikamet müddeti onbeş (15)  gündür.
FETVA
Soru:  Zeyd, beldesinden üç günden uzak olan yere gitmeye karar verip, yola çıktı. Üç gün gittikten sonra bir yerde onbeş gün kalmak istese, ne şekilde yer olması gerektir ki, o yerde ikamet geçerli olsun?
Cevap:   Belde yahut  karye olması gerektir.     (ABDURRAHÎM)

FETVA
Soru:  Yolcu olan Zeyd, ikamet edebileceği bir yerde, kalbinden onbeş (15) gün ikamete niyet etse, lâkin diliyle ikameti söylemese, kalben niyet etmekle Zeyd mukim olur mu?
Cevap:  Olur. (Fetavayi Behce) 

[4]. Kişinin ikameti gecelediği yere bağlıdır. Metindeki hüküm, her belde veya yerin ayrı ayrı hükmü ve ayrılığı olursa, o zaman iki yerde 15 gün ikamete niyet etmek caiz değildir. Fakat birbirine bağlı veya her iki yerin Cuması bir yerde kılınıyorsa, o zaman hangisine giririlse girilsin onbeş gün kalmaya niyet ederse yerleşik (mukim) olmuş olur.

[5]. Her şey niyete ve karara bağlıdır.

FETVA
Soru:  Sefer sayılan bir yere yola çıkan Zeyd, bazı ihtiyaçları  için  yolda bir kasabaya uğrasa, bugün, yarın kalkayım diyerek yirmi (20), otuz (30) gün kalsa, fakat ikamete niyet etmese, Zeyd, bu kasabada,  yirmi gün, otuz gün oturmakla mukim olmuş olur mu, yoksa namazı kısaltır mı?
Cevap:   Mukim sayılmaz, yolcu olarak kalır ve namazı kısaltır. (Fetavayi Behce) 

[6]. Göçebe olarak çadırda yaşıyanlar, bir mer'adan diğer mer'aya veya bir sudan diğer su başına göç eden kimselerdir.  Bu göçebelerin isim ve çeşitleri aşağıdaki fetvada şöylece zikredilmiştir.
FETVA
Soru:  Türkmen, Arap, Kürt ve emsali gibi göçebe olan taife, boş ovanın bir yerinde çadırlarını kurup o yerde onbeş (15) gün kalmaya niyet et­seler, bunlar o yerden kalkıp sefer mesafesinde olan başka uzak bir ye­re göç etmedikçe ikamet ettikleri yerde mukim kimseler olup, namazlarını tam kılmaları gerekir mi?
Cevap:  Evet. Gerekir.

Soru:  Bu nedenle,  ikamete niyet ettikleri o yere, sefer müddeti  olan uzak belde yahut karye ahalisinden bazı kimseler bu çadır halkına ikamet etmek için nefislerini bir aya yahut daha fazla süre,  bu kimselere ücretle kiralasalar ve onlar da icar talep edip ikamet etseler, o kimseler, tâbi ol­dukları çadır adamları gibi mukim olurlar mı?
Cevap:  Olurlar. (Fetavayi Behce)

[7]. Misafir imama uyan misafir olmayan, imam selâm verdikten son­ra kalan iki rek'atını veya tamamını kılmaya  kalktığı  zaman imamın arkasında imama uyarmış gibi, yani imamın arkasındaki cemaatrnış gibi okumadan, bir süre ayakta durur ve namazını öyle kılar.

[8]. Vatanı Asli:   Bir kimsenin doğduğu veya evlenip çoluk, çocuk sahibi olduğu  memlekettir.   
[9]. Bir kimse doğduğu veya teehhül ettiği (evlendiği) beldeden diğer bir bel­deye ailesi ve diğer efradı ile nakli mekân eder, evvelki yer ile hiç bir il­gisi kalmaz ise, birinci belde nakli mekân yapılan ikinci belde ile vata­nı aslilikten düşer. Nitekim Resûlüllâh (S.A.V.) Efendimiz,  Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra tekrar Mekke'ye geldiği zaman nama­zını misafir olarak kılmıştır.
·        Vatanı Aslî olan bir beldede yaşarken diğer bir beldede evlenir, aile ve çoluk, çocuk sahibi olur, orada da yaşama oluşursa, böyle olan kimse her iki beldede de mukimdir. Keza her iki beldede evlenir ve oraları sefer müddetinde olursa, hangisine girerse, ora­da mukim olur.     (İbni Abidin)
·        Meselâ Hz. Osman (R.A.) Hac ettiğinde Arafat’ta namazı tam kılmış ve kendilerine tâbi olanlar olmuştur. Özür beyan edip: Ben Mek­ke'de teehhül ettim (evlendim), Nebi-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz Hazretleri: “Her kim bir beldeden teehhül ederse, oradandır.” buyurdu­lar, demiştir. Yani, bir memlekette evi, ailesi var iken, sefer uzaklığı olan diğer bir memlekette tekrar evlenip orada da ailesi bulun­sa, her iki memlekete vardığında mukim namazı kılar.
[10]. Zira her şeyin kazası, edasına göredir. Eda­sı dört olanın, kazası da dört, iki olanınki,  iki olur.
FETVALAR
Soru:  Seferde dört rek'at farz namazını geçiren Zeyd, geçirdiği namazını kaza etmek istediğinde, iki rek'at mı kaza eder, yoksa dört rek'at mı kaza eder?
Cevap:   İki rek'at kaza eder. (Fetavayı İbni Nüceym)

Soru:  Seferde dört rek’at farz namazını geçiren Zeyd, döndüğünde,  geçirdiğini dört rek’at olarak kaza etse caiz olur mu?
Cevap:  Kerâhatla beraber  caiz  olur.

Soru:  Misafir olan Zeyd, beş vakit namazları eda ettiğinde, müekked sünnetleri kılmak mı efdaldır yoksa terk etmek mi?
Cevap:  Korkunun olmaması halinde kılmak, korku halinde terk etmek efdaldır.    (Fetavayi Behce)

Soru:  Zeyd, vatanına, sefer uzaklığında olan memleketlere, azi­met ev ve bahçelerini geçip müddeti sefere gitmeden ikamete niyet yahut vatanına döndüğünde azimetini feshetmedikçe, dört rek'atlı namazı;  kısaltması caiz olur mu?
Bu surette Zeyd, müddeti sefer tamam olmadan vatanına dönmekle azimetini fesh etse, Zeyd'e namazını tamam kılması lâzım olur mu?
Cevap: Olur. (Fetavayi HAMİSİ Behce)

Soru:   Öğle, ikindi ve yatsı namazları dörder rek'at mı farz oldu yoksa ikişer rek'at mı farz oldu?
Cevap:   Hicretten önce ikişer rekât farz oldu. Hicretten sonra dört rekât farz oldu. Yolcu, dört rekâtlı farzları iki rekât,  memleketine dönünce dört rekât kılar. (Fetavayi Behce) 

*

İMAM AZAM
YOLCU

1. Abdullah b. Mesûd'un Şöyle Dediği Rivayet Edildi:

Peygamber  (SAV):
a.   Yolculuk süresince,  akşam namazı dışında; (dörtlüleri) iki rekât kılardı.
b.    Bunu, Ebubekir ve Ömer (Allah onlardan razı olsun) çoğaltmadılar.
2. Abdullah b. Mesûd'dan Şöyle Rivayet Edildi:
Kendisine: “Osman, Mina da dört rekât kıldı.” denilince şaşa kala­rak:
“Allah'ın kullarıyız, ancak ona döneriz, musibetlerine razıyız.” mealindeki ayeti okuyarak, sözlerine şöyle devam etti:
a.   Hz. Peygamber ile iki rekât,
b.   Ebubekir ile iki rekât,
c.    Ömer ile iki rekât kıldım.”
Daha sonra, Abdullah, Hz. Osman'ın imam olduğu cemaatte bulundu ve O’na uyarak, dört rekât kıldı. Bunun üzerine O’na:
“Söylenenlere kızıp dediğini dedin ve sonra da dört rekât kıldın.” denilince:
Hilâfet öyle gerektirdi,”  cevabını verdi.

Abdullah b. Mesûd dedi ki:    .
“Mina’da namazı dörde tamamlayan ilk kişi Hz. Osman oldu.”

3. Mücâhid'den Şöyle Rivayet Edildi:
Kendisi Abdullah b. Ömer ile Mekke'den Medine'ye dek yolculuk yap­mıştı. Abdullah yolda, bineği üzerinde,  Medine'ye doğru giderlerken: “nafile namazlarını ima ile kılmış, ancak farz ve vitir namazlarını bineğinden inerek kılmıştı.

4.   Mücahit Dedi Ki:  
İbn Ömer’e,  binek üzerinde Medine’ye doğru giderken kılmış olduğu namazından söz açtım. Bana şu cevabı verdi:
“Peygamber -Selât ve Selâm O’na-  bineği üzerine,  yüzü Medi­ne'ye doğru olduğu halde, ima ile nafile namaz kılıyordu.”

*

NURUL İZAH 
 uzantı nedir
                                   
·        Eğer, yaşanılan yer ile uzantıları birbirinden, ekim ve dikim sahalarıyla ayrılıyor veya bu iki yer arasında üç yüz ilâ dört yüz adımlık bir mesafe bulunuyor ise, (namazı kısaltmak için) ikamet edilen bu yerin uzantılarını geçme şartı ortadan kalkar.
Uzantı: Hayvanları sürmek ve koşuşturmak veya otlamak, ölüleri defnetmek gibi belde halkının yararlanması için ayrılmış yerlerdir.

Mukim:   Sözlükte, "bir yerde ikamet eden kimse" anlamına gelir.

Fıkıhta: Asıl vatanında ikamet eden veya 90 km. uzaklıkta bir yere gidip orada;

Hanefîlere göre: 15 Gün ve daha fazla,

Şafiîlere göre: Giriş ve çıkış günleri hariç 4 gün ve daha fazla,

Caferîlere göre: 45 km. uzaklıkta bir yere gidip orada 10 günden fazla kalan kimseye denir. Belirli bir yere gitmeyi amaçlamadan seyahate çıkan kimse mukim sayılır. (İ.K.)

*

NURUL İZAH

Namazı Kısaltmanın Hükmü

a.  Namazı kısaltmak bize göre azimettir[1].
b.  Yolcu olanların birinci tahiyyâta oturduktan sonra (namazlarını) dörde tamam­lamaları kerahetle [2]caizdir.
Aksi halde (yani ikinci tahiyyâta otur­madan dörde tamamlamaları) doğru olmaz. Ancak üçüncü rekâta kalkınca, mukim olmaya niyet edildiği takdirde (kılınan dört rekât namaz) caiz olur.

*

 NURUL İZAH

Ne Zaman İkamete Niyet Doğru Olmaz

1.    Hangisinde kalacağını tayin etmeden iki belde de ikamet etmeye niyet etmek,
2.    Göçebe olmayanların çölde kalmaya,
3.    Askerlerimizin dâr-ı harpte [3],
4.    Müslüman devlet reisine başkaldıran (asi)’ların muhasarası  (kuşatma) altında bulunan İslâm topraklarında ikamete niyet etmeleri doğru olmaz.

*

NURUL İZAH

Vatan Çeşitleri

Asıl Vatan:  İnsanın doğduğu, evlendiği yahut evlenmemekle beraber, ayrılmak niyetiyle değil de geçimini temin ve hayatını sürdürmek maksadıyla kaldığı yerdir.
İkamet Vatanı: Geçici olarak, on beş gün ve daha fazla müd­detle kalmaya niyet edilen yerdir.
Konaklama Vatanı İse (Vatanı Sükna):  On beş günden az bir müddet için kal­maya niyet edilen yerdir ki, araştırmacılar bunu vatan olarak dikkate değer görmemişlerdir. (Çünkü kişi burada namazını seferi olarak kılar.)
. Asıl vatanı, ancak kendisi ayarında bir başka vatan, ikamet vatanını da aynı şekilde kendisi gibi bir başka ikamet vatanı edinmekle hükümsüz ve geçersiz hale gelir. 
. Öte yandan ikamet vatanı, yola çıkmak ve asıl vatanına dönmekle de geçersiz hâle gelir.

[1]. İslâmiyet'te ibadetler için iki yol vardır: Biri ruhsat yani, İslâmiyet'in ibadetlerde tanıdığı, izin verdiği kolaylıklar, diğeri azimettir. Azimet ile amel etmek, ruhsat ile amel etmekten daha kıymetlidir. Hâdis-i Şerifte; "Amellerin en faziletlisi nefse en zor gelenidir" buyrulmaktadır.
Âlimler, sâlihler azimet ve takva ile hareket ettiklerinden; bir haram işlememek için helâlleri, mubahları bile terk ederlerdi. Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh buyurdu ki: Biz bir harama düşmek korkusundan, yetmiş helâli terk ederdik.”
Azimeti yapmaktan aciz olan özürlü kimsenin, ruhsat olanı, dinde izin verileni yapması caiz olur. Böyle kimsenin ruhsat olanı yapması, azimetleri yapmış gibi çok sevap olur. (Abdülvehhâb Şa'rânî)
[2]. Kerahet: İğrenme, iğrençlik, mekruh oluş, istenmeyerek, zorla.
Fıkıhta:    1. Şer'an yapılmaması sevaplı ve hayırlı olan bir şeyin terk edilmeyip yapılması.

2. Dinimizde ise haram sayılmayan ancak yapılması pek istenilmeyen söz ve davranışlar. Bunlar da ağırlık derecesine göre; a. Tahrimen mekruh: Haram değil ama harama yakın derecede kötü ve çirkin olan şeyler. b. Tenzîhen mekruh:   Kötü ama yapıldığında da aşırı sorumluluğu gerektirmeyenler.

[3]. “Darü’l-İslâm: Müslümanların hâkimiyeti altında bulunup Müslümanların emniyet ve eman içinde yaşayarak dinî yükümlülüklerini yerine getirebildikleri yerlerdir.
Dâr-ı harp: Müslümanlar ile aralarında müsalâha (Barış, barışma, uzlaşma.) ve muvadaa  (ya da, muvazaa, Karşılıklı ödün verilerek yapılan akit, anlaşma, sözleşme) bulunmayan gayr-i Müslimlerin hâkimiyeti altında bulunan yer.

*

NURUL İZAH

Ayakta Kılabilecek
Durumdayken Nafileyi Oturarak Kılmak

1.  Ayakta kılabilecek güce sahipken nafile namaz oturarak kılınabilir. Ancak oturarak kılanlar, ayakta kılanların elde edeceği sevabın yarısını elde ederler.
2. Ama bir özürden dolayı oturarak kılanlar bu hükmün dışındadır. Oturarak kılanlar, "et-Tahiyyâtü"ye de oturarak kılanlar gibi otururlar.
3. Ayakta başlanılan nafile bir namazın oturarak tamamlanmasında bir sakınca yoktur, (bu hususta öne sürülen görüşlerin) en doğrusu da budur.

*

NURUL İZAH
Binek Hayvanı Üzerinde
Veya Yürüyerek Namaz
Namazda Bir Şeye Dayanmak

1. Şehir olsun, köy olsun yerleşim merkezlerinin dışında binek üzerinde, binek hayvanı ne yana giderse gitsin, vakit namazlarıyla kılınmakta olan sünnetler de dâhil olmak üzere, her türlü nafile namaz kılınabilir.
2. Binek üzerinde başlanılan namaz binekten inerek tamamlanılabilir[1]. 
3. Başlanılan nanaza binek üzerinde devam edilemez. Ebû Hanife (RA)’nin, diğer sünnetlerden daha kuvvetli olduğu gerekçesiyle, sabah namazının sünneti için hayvandan inilmesi yani hayvan üzerinde kılınmaması gerektiğini söylediği naklolunmuştur.
·        Nafile kılanların yoruldukları zaman herhangi birşeye yaslanmaları mekruh değildir. Ama özürsüz olarak yaslanmak, edebe aykırı olacağından mekruhtur. Bu konuda öne sürülen en kuvvetli ve en açık görüş budur.
·        Üzerinde namaz kılınan hayvanın üstünde pislik bulunması namaza engel değildir. Hatta pisliğin eyer ve üzengilerde bulunmasının bile bir zararı olmaz. (Öne sürülen diğer görüşler arasında en doğrusu da budur.)
·        Yürüyerek namaz kılmak fakihlerin görüş birliği ile geçerli değildir.

*

NURUL İZAH

Farz ve Vacip Namazların
Hayvan Üstünde Kılınması

1. Farz namazların; vitir namazı, nezredilmiş namazlar ve başlanıldıktan sonra bozulmuş nafile namazlar gibi namazların, cenaze namazının ve ayeti yerde okunmuş tilâvet secdesinin hayvan üzerinde eda edilmesi doğru değildir.
2. Ancak hırsız yüzünden, hayvanından indiği takdirde hayvanının yahut elbisesinin çalınacağı endişesi gibi bir zaruretten ve yırtıcı hayvan korkusundan, bulunulan yerin çamur olmasından, hayvanının serkeş olmasından ve hayvanından indiğinde tekrar binmekten aciz olup bindirecek kimsenin bulunmaması gibi mazeretlerden dolayı mezkûr namazlar hayvan üzerinde kalınabilir.
[1]. Çünkü hayvandan inilmesi hâlinde rükû' ve secde yapılacak, kıbleye dönülecek ve (daha buna benzer hayvan üzerinde yapılamayan) bir takım şeyler yapılacaktır. Ama hayvana binildiğinde rükû ve secde yerine ima edilecek,  kıbleye dönmek gerekmeyecek ve daha namazın şartlarından terk edilmesine müsamaha olunan bir takım şeyler yapılacaktır. Binaenaleyh, noksan birşeyin tam ve kâmile doğru yürütülmesi uygundur, ama bunun aksi (yani kâmil birşeyin noksana doğru götürülmesi) uygun değildir.

*

*

NURUL İZAH
Gemide Namaz 

1.   Ebu Hanife’ye göre, yürümekte olan bir geminin içinde özürsüz olarak oturup rükû ve secde ederek farz namaz kılmak caizdir.
2.   Ebu Yûsuf ile Muhammed, ancak bir özürden dolayı oturarak kalınabilir demişlerdir ki (en kuvvetli ve) en açık görüş de budur.
3.   Özür; baş dönmesi ve geminin dışına çıkma imkânının bulunmayışı (gibi haller)dir. Gemide ima ile kılmak fakihlerin görüş birliği ile caiz değildir.
4.   Rüzgârın tesiriyle şiddetle sallanan gemi, seyir halindeki gemi gibidir. Demir atmış gemiler durmakta olan gemiler gibi kabul edilir. İleri sürülen görüşler içinde en doğrusu da budur.
5.   Eğer gemi kıyıya bağlı ise içerisinde oturarak namaz kılmak caiz değildir.
6.   Bir tarafı karaya oturmuş bulunan bir gemi içerisinde ayakta namaz kılınabilir. Aksi halde ayakta kılmak doğru olmaz.
7.   Bir tarafı karaya oturmuş bulunan gemiden dışarı çıkılamıyorsa kılınabilir.
8.   Seyir halindeki bir gemide namaz kılmak isteyen bir kimse, namaza başlarken kıbleye yönelir, gemi kıbleden saptıkça o da yönünü, namaz içinde kıbleye çevirir ve namazını kıbleye dönük bir halde tamamlar[1]. 

*

NURUL İZAH

Tahiyyetü'l-Mescid (Mescide Saygı)
Kuşluk Namazı - İstihare Namazı
Hacet Namazı ve Gecelerin İhyası

Camide oturmadan evvel iki rek'at Tahiyyetu’l - Mescid namazı kılmak sünnettir. Camide kılınan farz namaz ile camiye girildiğinde tahiyyet’e (selamlamaya) niyet etmeksizin kılınan her namaz Tahıyyetu’ l - Mescid yerine geçer.
1.   Abdest aldıktan sonra, henüz yaşı kurumadan iki rek'at; kuşluk vaktinde dört ve daha fazla rek'at namaz kalmak menduptur.
2.   Aynı şekilde gece namazı, istihare [2]  ve hacet namazı[3] kılmak da menduptur.
3.   Ramazanın son on gecesini[4], Ramazan ve Kurban Bayramlarının gecelerini, Zilhiccenin on gecesini, Şaban ayının onbeşinci (Berat) gecesini ihya[5]  etmek menduptur.

*

NURUL İZAH ŞERHİ

[1]. Gemi bir bakıma hayvana, bir bakıma da yeryüzüne benzemektedir. Hayva­na benziyor, çünkü her ikisi de insanları taşıyor, ama gemi deniz taşıtı, hayvansa kara taşıtıdır. Yeryüzüne benzemesine gelince, ikisinin de üstünde rahatlıkla oturulabilmektedir. Bu nedenle, geminin benzediği şeylere ait hükümlerin, gemiyi ilgilendiren tarafları dikkate alınmıştır.  Binek hayvanına benzediği için, binek hayvanlarının üzerinde oturarak namaz kılınabilmesi hükmü gemiye de tat­bik olunmuştur. Geminin yeryüzüne benzeyen tarafı dikkate alınarak gemide kılınan namazlarda rükû, secde ve kıbleye dönme şartı aranmıştır.

[2].  İstihare; hayırlı olan bir şeyi istemek demektir. Öte yandan istihare namazı, hadis-i şerifle özlü bir biçimde belirtilmiştir.  İnsanlar işlerinde başarılı olması için Cenâb-ı Hak'tan niyaz ederler. Buradan da anlaşıldığı gibi, istihare namazı sadece gelecekle ilgili hususlarda söz konusudur.

[3]. Burada hacet kelimesi; yarar, menfaat ve ihtiyaç manasına gelmektedir. Hacet namazı da, başına herhangi bir iş gelmiş olan kimsenin, bunun giderilmesini Allah Teâlâ'dan istemesine yönelik bir namazdır. Bir de bu namaz, başa gelmesi muhtemel kötü birşeyin defi yahut arzu edilen bir şeyin temini için kılınabilir. Rivayet olunduğuna göre Abdullah b. Ebû Evfâ, Hz. Peygamber (SAV)’in:   "Kimin ki Allah'tan, gerek kendisi için ve gerekse insanlardan herhangi biri için bir isteği, (bir haceti) olursa güzelce abdest alsın, sonra iki rek'at namaz kılsın, sonra Allah'a hamd ü sena ve Peygamber'e Salât ve Selâm getirsin.”

[4].   Kadir Gecesinin ihyası kastolunuyor. Kadir Gecesi, Ramazanın son on gecesinde saklıdır. Dolayısıyla Müslümanların bütün bu geceleri, Kadir gtecesi imiş gibi ihya etmeleri menduptur.

[5]Bu gecelerden herhangi birini ihya için camilerde ya da başka yerlerde toplanmak mekruhtur.  

*

MÜSNED- İMAM AZAM

KUŞLUK NAMAZI

·        Ümmühânî’den Şöyle Rivayet Edildi:
Peygamber (Selat ve Selâm O'na); Mekke'nin fethi günü zırhını çı­kardı, su getirterek temizlik yaptı. Sonra da tek parçalı elbise getirtip giy­di, onunla namaz kıldı.”

a.  Bir Rivayette Ek Olarak Şöyle Dedi: Tek parçalı elbiseyi, sağ koltuğu­nun altından geçirip sol omuzunun üzerine atarak büründü.”

b.  Başka Bir Rivayet:  Peygamber (Selât ve Selâm O'na); Mekke'nin Fethi günü zır­hını çıkarıp su istedi. (Râvî) dedi ki: “Su, içerisinde hamur bulaşıkları bu­lunan büyük bir çanakta getirildi. Onunla abdest aldı. Bir elbiseyle utanç yerleriıni kapattı ve gusl etti. Sonra tek parçalı elbise getirterek, sağ kol­tuğunun altından geçirip sol omuzunun üzerine atmak suretiyle ona bürün­dü. İki rekât namaz kıldı.“Ebû Hanife’ye Bakılırsa: Bu kıldığı kuşluk namazıydı.”

c.   Başka Bir Rivayet:  Peygamber (Selât ve Selâm O'na) Mekke'nin Fethi günü, zır­hını çıkardı. Su istedi. İçerisinde kuru hamur bulaşıkları bulunan büyük bir kapta su getirildi. Yıkanarak dört, ya da iki rekât namaz kıldı. Bu sırada tek parçalı elbiseye, sağ koltuğunun altından geçirip sol omzunun üze­rine atmak suretiyle, bürünmüştü.”

*

MÜSNED - İMAM AZAM

GECE NAMAZI (Teheccüt) 

1. Hz. Ayşe'den Şöyle Rivayet Edildi:
“ Peygamber (Salât ve Selâm O'na) Ramazan ayı geldiğinde, geceleri uyuduğu gibi, ibadet de yapardı. Ancak son on günü gelince, kendini tüm ibadete verirdi.”

     2.   Muğiyre'nin Şöyle Dediği Rivayet Edildi:
“Peygamber (Salât ve Selâm O'na) Tehec-cüd Namazı kılarak gecenin çoğunu ibadetle geçirirdi ki, bu yüzden ayakları şişerdi. Arkadaşları O’na:
“ Geçmiş ve gelecekteki günahların bağışlanmadı mı?” diye sorar­lardı.
Hz. Peygamber:
“Öyleyse neden çok şükreden bir kul olmayayım?” diye cevap ve­rirlerdi.

     3.   Ebû Cafer’den Şöyle Rivayet Edildi:
“ Peygamber'in (Salât ve Selâm O'na) geceleyin kıldığı namaz on üç rekât idi. Bunlardan üçü, vitir, ikisi de sabah namazına ait idi."

*

NURUL İZAH 

GECE VE GÜNDÜZ NAMAZLARI


•   Gündüzün tek selâmla dört,
•   Geceleyin sekiz rek'attan fazla nafile kılmak mekruhtur.
•   Ebu Hanife’ye göre en iyisi, gece ve gündüz dört rek'at kılmaktır.
•   İmam Yusuf ve Muhammed'e göre: “En iyisi, İmamın dediği gibi,” gündüz dört, gece ise ikişer rek'at kılmaktır ve fetva da bu yönde verilmiştir.
•     Gece kılınan namaz, gündüz kılınandan daha faziletli.
*        Ayakta fazla durmak da secdede çokça kalmaktan daha iyidir.

 

BİLGİ

Efendimiz buyrdular

1. "Günde iki rekât kuşluk namazı kılanın günahları denizlerin köpüğü kadar olsa, affedilir." (Tirmizi, Ebu Davud)
2. "Günde 2 rekât kuşluk namazı kılan, doğduğu günkü gibi günahsız olur." (Ebu Ya’la)
3. "Cennetin bir Duha kapısı vardır. Bu kapıdan ancak kuşluk namazı kılanlar girer." (Taberani

 

NURUL İZAH

Farzlardan Sonra Yapılan

Dua, Zikir ve Tesbihat


a.  Farzdan hemen sonra (varsa) sünnetti kılmaya kalkmak sünnettir. 
b.  Şemsü'l-Eimme el-Hulvânî: "Farzla sünnet arasında dua okumanın bir sakıncası yoktur" demiştir.
c.   İmamın farzdan sonra, sünnet kılmak için sol tarafa çekilmesi ve daha sonra da in­sanlara dönmesi müstehabdır.
d.  İmam ve cemaat namazdan sonra üç kere istiğfar ederler[1]. Ayet el Kürsî'yi, Muavvizeteyn'i[2], okurlar, Otuz üç kere (sübha-nallah diyerek) tespih getirirler, Aynı şekilde (otuz üç kere el­hamdülillah diyerek) Allah'a hamd ederler. Ve (otuz üç kere de Allâhü ekber diyerek) Allah'ı ulularlar. Sonra da: "Lâ ilahe illallahü vahdehû lâ şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir” derler. En sonunda da ellerini kaldırıp hem kendileri, hem de Müslümanlar için dua edip ellerini yüzlerine sürerler. 

 

NURUL İZAH ŞERHİ
[1].  Müslim'in   Sevban'dan   rivayetine   göre: Peygamber (ASV), namazını kılıp insanlara döndüğünde üç kere Allah'a istiğfar eder ve: 'Allahümme entesselâmü ve minkesselâmü tebarekte yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm” derdi." Başka bir rivayette Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselam): "Her namazın ardından kim üç kere Allah'a istiğfar ederek: "Estağfirullahe'l-azîmüllezî lâ ilahe illâ hüve'l-hayyü'l-kayyûm ve etûbu ileyh' derse; ordudan firar etmiş(kaçmış) olsa dahi günahları affolunur" demiştir.
[2].   Efendimiz (Aleyhissalâtü Vesselam): "Her namazın sonunda, ayet el Kürsî  okuyanların   cennete girmelerine ölümden başka bir engel yoktur" buyurmuştur. 
Ukbe b. Âmir’ de: "Rasûlullah (ASA) bana, her namazın sonunda muavuizeleri (yani Felah ve Nâs surelerini) okumamı em­retti" demiştir.
·        Rivayete göre Efendimiz (Aleyhissalâtü veSselam): "Her namazdan sonra kim otuz üç kere, Sübhanallah, otuz üç kere el-Hamdülillah, otuz üç kere Allâhü ekber derse -ki tamamı doksan dokuz eder- ve yüzüncüde de,  “Lâ ilahe illallâhu vahdehû lâ şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadir” derse, günahı deniz köpüğü kadar da olsa affolunur." buyurmuştur.
·        Rivayet olunduğuna göre Efendimiz (SAS) Muaz'a: "Vallahi ya Muaz, seni seviyorum. Her namazdan sonra, tavsiye ederim, 'Allahümme ennî ala zikrike ve şükrike ve hüsni ıbâdetike' diye dua etmekten asla geri durma" diye söylemiştir.

 

MÜLTEKA

Yanılma Secdesi [1]

1.  Namaz kılan kimse, namazın fiillerinden birisini, fazla veya nok­san yaparak sevh (yanılma) etse, iki tarafa selâm verdikten sonra iki secde ya­par [2]. 
2.  Tek tarafa selâmdan sonra secde yapar da denildi.
3. Sonra (ikin­ci defa) teşehhüt (tehiyyatû) okur ve selâm verir. Namazın kaidesinde değil de sehvin ka'desinde Peygamber (S.A.V.)'e Salâvat-ı Şerife ve Me'sûr olan dua okur. Sahih olan budur [3]
4.  Sehiv Secdesi:
·                                           Rükû veya Ka'dede kıraat okusa,  
·                                           Bir rüknü (kıyam, kıraat ve sücud gibi) takdim veya te'hir etse,  
·                                           Veya o rüknû tekrarlasa, 
·                                           Ya da vücib'i sesli okunacak yerde sessiz okusa,
·                                           Vacibi terk etse, (kıraatten önce ruk’û yapmak gibi), bu hareketlerin hepsinin sonunda sehiv secdesi vacip olur [4].

5. Teşehhüt üzerine ziyade etmekle (Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed gibi) üçüncü rek'ata kalkmayı geciktirdiğinden, iki rükû yapmak, sessiz okunacak yerde sesli ve sesli okunacak yerde ses­siz okumak yanılma secdesini gerektirir.  
6. Ka'deyi ulâyı [5] (birinci oturuş) terk etmek gibi fiillerde de sehvi secde vaciptir.
7. Kıyamda ve rukû'da tehîyyâtü okusa, sehiv secdesi vacip olmaz. Çünkü bu mahaller, sena (övme, övgü) mahalli, okunan da senadır.  
8. Eğer, namaz kılan kimse, birkaç defa sehiv yapsa, hepsine bir yanılma secdesi kifayet eder.   
9. İmamın sehvi ile imama uyan kimseye de secde gerekir, eğer imam secde ederse, imama uyan kişi de sehiv secdesi yapar,  imam secde etmezse, uyan kimse de etmez. İmama uyan kimsenin sehvi ile imama sehiv secdesi gerekmez. Mesbûk (İmama sonradan uyan kimse) imam ile sehiv secdesi yapar. Ondan sonra, kılamadığı rekatlari kılar [6].  
10. Eğer, namaz kılan kimse, kâ'deyi ulâ'da (ikinci oturuşta) oturmasa ve bu halde iken oturmaya kıyamdan daha yakınsa yani dizlerini kaldırmamışsa, kâ'deye döner, teşehhüt okur, sehiv secdesi de üzerine vacip olmaz, esah olan da budur. Eğer oturmaya yakın olmazsa dön­mez ve sehiv yapar. 
11. Kişi, kâ'de'i ahireye oturmadan kalksa,  secde yapmadığı müddetçe döner ve sehiv secdesi yapar.
12. Eğer (beşinci rek'atın) secdesini yaparsa,
·   Ebû Yusuf’a göre: Başını secdeye koymakla farzı batıl olur.
·   Batıl olan farz, İmam'ı Azam ve İmam Ebû Yûsuf'a göre: Nafileye dönüşür. İmamı Muhammed muhaliftir, (bana göre vasfı batıl olmakla, namazın aslı da batıl olur). İsterse altıncı rek'atı da (tek rek'at nafile olmadığı için) ilâve eder.
13. Eğer dördüncü rek'at sonunda otursa, bundan sonra sehven kalksa; hatırladığı anda ka’deye döner ve beşinci rek'atın secdesini yapmadığı sürece selâm verir.
14. Eğer, beşinci rek'atın secdesini yapsa, farz'ı ta­mam olur. Altıncı rek'atı ilâve eder. Altıncı rek'attan sonra sehvi için secde yapar. (Altının) iki rek'atı nafiledir.
·    Altıncı rek'ati ilâve etmeyip, beşinci rekât de keserse, bir şey lâzım gelmez.
·    Kıldığı altı rek'atın ikisi öğlenin son sünnetinin yerine geçmez. (Yani sehven öğlenin farzı altıya tamamlandığında, ilâve olunan iki rek'at nafile, öğlenin son sünnetinin yerine geçmez).
·    Bir kimse, ilave olunan iki rek’atta imama uysa,  İmam Azam ve İmam Ebû Yusuf a göre: An­cak ikisini kılar [7].

15. Eğer, imam iki rek'atı ifsad (Karıştırmak, bozmak, berbat etmek) ederse; imama uyan kimse o iki rek'atı kaza eder.
·                                           İmama uyan o kimse altı rek'at kılar. (İmam'ı Muhammed'e göre)
·                                           İmam ifsad ederse, imama uyan kimseye kaza lâzım gelmez.
·                                           Eğer, iki rek'at nafilede sehiv için secde yapsa, sehvettiği nafilenin üzerine ilâve etmez.
·                                           İlâve ederse sehiv secdesi batıl olur.
·                                           İlâve ederse, namaz  sahih olur. Fakat sehiv secdesini ilâve eder.
16. Üzerine sehiv secdesi vacip olan kimsenin selâmı o kimseyi geçici olarak;
              (Muvakkaten) namazdan çıkarır. 
·                                           Eğer secde ederse namaza döner. Secde etmezse, namaza dönmez.  Selâm ile namazdan çıkmış olur.
·                                           Bu halde iken ikamete niyet etmesiyle müsafirin namazı dört rekât olur.
17. Selâmdan sonra ve sehiv secdesinden evvel kahkaha ile gülerse,
·                                          Eğer secde ederse, kahkaha sebebiyle namaz kılan kimsenin abdesti bozulur.
·                                                 Eğer secde etmezse bozulmaz.
·                                                 İmam Muhammed'e göre:  Selamı onu namazdan çıkartmaz. Secde etsin veya etmesin, geride bahsedilen hükümler sabit olur.
18. Üzerine sehiv secdesi olan kişi secde etmemek niyetiyle selam verse, bu niyeti batıldır. Secde etmesi gerekir.
19. Namaz kılan kimse, kaç rek'at kıldığında şüphe etse, bakılır;
·                                          Önceden bu şekilde şüphe etmek âdeti olmayıp, bu şek kendisine ömründe ilk defa arız olmuş ise,  na­mazı yeniden kılar [8].
·                                          Ancak ilk defa arız olmayıp, önceleri çok defa olmuşsa, araştırır ve zanın galip ile amel eder [9].
·                                          Eğer namaz kılan kimse bir tarafı tercih edemezse; az kıldığı rekat üzerini tamamlar.
·                                          Ve o (oturduğu rek'atın)  kâdeyi ahire  (ikinci oturuş) olması ihtima­line binaen her rek'atın sonunda oturur.
20. Öğle namazını kılan kimse, öğ­le namazını tamam kıldım mı, kılmadım mı? diye şüphe edip selâm verse, bundan sonra iki rek'at kıldığını anlasa, namazı tamamlar ve sehvi için secde yapar. [10]

 

MÜLTEKA ŞERHİ

Yanılma (Sehiv)


[1].  Sehiv: Bilinen bir şeyden kalbin gaflet etmesi ve  sonra her hangi bir sebeple uyanılması halidir. Binaenaleyh sehiv ve gaflet sebe­biyle yapılan secdeye, sehvi secde denir.
[2].  Metindeki ziyade ve noksanlık, vacibin terk ve tehirinde asan (kolay) olan rivayette farzın tehiri ile olur. Binaenaleyh sehvi secde bu üçün­den bir veya birkaçını işleyince yapılır.
İki tarafa selam verdikten sonra yanılma secdesi yapar. Bazı bilginler tek selamdan sonra secde edileceği görüşündeler. Sonra ettehiyyatu okur ve selam verir. Peygamberimize (SAV) salâtları ve duaları, sehiv (yanılma-unutma) secdesi yaptığı oturuşta okur. Sahih olan budur.
[3].  Sahih olan budur demekle her iki teşehhütte Salâvat’ı Şerife okunur, diyenlerin görüşlerinden itiraz içindir. Binaenaleyh birinci oturuşta, yalnız teşehhüdü okur, sehvi için secde yaptıktan sonra, ikinci kâdede yine teşehhüdü okur ve salâvatı şerife ile dilediği Kur'an’daki dualardan veya beğenilen, bilinen dualardan okur.
[4]. Buraya   ait  misalleri,   musannif bu cümlelerden  itibaren izah etmektedir, dikkatli okumak gerekir.
[5]. Zira Kâ'deyi ahireyi terketmekle namaz geçersiz olur.
[6]. İmam'a birinci rekâttan sonra uyan kimse, imam kâ'deyi ahireye oturup selâm vermeden kalkmaması lâzımdır, imam soluna selâm verirken kalan namazını kaza eder ve kendisi kaza ederken sehiv yaparsa, sehvi için secde yapar.
FETVALAR
Soru: İmama sonradan uyan Zeyd, imamla beraber kâ'de'i ahirede otursa, sonra imam selâm vermeden geçen rek'atları kılmaya kalkıp kıraata başlasa, fakat imam teşehhüdünden ayrıldıktan sonra Zeyd'in namaz için okuduğu ayetler, namaz caiz olacak kadar olmasa, namazı geçersiz olur mu?
Cevap: Olur. (Fetavayi   Netice)

Soru: Akşam namazında imama uyan Zeyd, imam ikinci  kâ'deye oturduktan sonra sehven dördüncü rek'ata kalktığında Zeyd ima­ma tâbi olmayıp, selâm vermiş olsa, Zeyd'in namazı geçerli olur mu?
Cevap:  Olur. (Fetavayı İbni Nüceym)

Soru: Zeyd, akşam namazının üçüncü rekâtında imama yetişip imam selâm verdikten sonra kalan iki rek’atı tamamlamak için kalktığında geçirdiği iki rek’atı, iki oturuş ile yani kalan iki rek’atın her ikisinde de oturmakla kaza etmesi doğru olur mu?
Cevap: Olur. (Fetavayı İbni Nüceym)

Soru: Zeyd, bir veya iki rekâttan sonra,  imama yetişip diğer rek'atları imamla edâ edip ve kâ'de'i ahirede de teşehhüd miktarı oturduktan sonra kıyama kalkıp imam teşehhüdünden fariğ olmadan yetişemediği rek'atları tamamlayıp, selâmda imama tâbi olsa, Zeyd'in namazı fâsid olur mu?
Cevap:  Sahih olan olmaz. . (Fetavayı İbni Nüceym)

Soru: Bir farz namazda imamlık eden Zeyd, kâ'de'i ahi­rede teşehüt miktarı oturup sonra selâm verdiğinde, cemaatten Zeyd'e (imam) uyan ve mesbûk olan Amr, geçen rek'atları tamamlamak için kalktığında, Zeyd (imam) sehvi secde gerektiği için, secde etse ve Amr Zeyd ile sehvi için secde etmeyip, namazını tamamlasa, Amr'in (Mesbûk'un) namazına halel gelir mi?
Cevap: Gelmez. Ancak secde'i sehiv lâzım olur. (Fetavayi Behce)

[7].  Yani imamın yanılıp son oturuşa oturduktan sonra, kal­kıp besinci rek'atı kılarken başka bir kimse beşinci veya altıncı rek'atta imama uysa, nafile olan iki rek'atı kılar ve farz namazını, kılamaz. Bina­enaleyh farzı yeniden kılar.
[8]. Namaza yeniden başlamak ise, ancak namazdan çıkmakla olur. Namazdan çıkmakta, selâm vermek, konuşmak veya namazda iş­lenmesi caiz olmayan bir amel yapmakla olur. Binaenaleyh kendine ilk defa namaz içinde şek gelen kimse namaza yeni baştan başlar ve kılar.

FETVA
Soru: Zeyd, farz olan namazı,  ‘kıldım mı, kılmadım mı’ şeklinde şüphe edip ve şüphesi vakit içinde olursa, Zeyd'e o namazı yeniden kılmak VACİP olur mu?

[9]. Güçlüğü def etmek için zannı galiple amel eder. Yani kanaati; 1, 2 veya 3 rek'at üzerinde hangisini kıldığını kuvvetli olarak kestirirse, o şekilde amel eder ve sonunda yanılma secdesini de yapar.

İLGİLİ FETVA
Soru: İmam olan Zeyd'e uyup öğle namazını kılan cemaat, selâmdan sonra kaç rekat kıldıklarında görüş ayrılığına düşseler; bir gurup, üç rek'at kıldık ve bir gurupta; dört  kıldık, bazıları da tamam, oldu deseler, kimin sözü geçerlidir?
Cevap: İmam hangi guruptan yana ise, söz o gurubundur.  (Fetavayı Feyziye)

[10]. Fakat iki rek'attan sonra selâm verince tekrar devam edebilmek için,  namaz kılan kimsenin yerinde durmuş olması ve yönünü kıble­den dönmemiş olması lâzımdır. Aksi takdirde devam edemez.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder